CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu. Toplantı Kartalkaya faciasında ölenler için 1 dakikalık saygı duruşunun ardından başladı. Özel, eski AKP'li Bakan Selma Aliye Kavaf'ın CHP'ye katılımını duyurdu. Özel, Kavaf'a CHP rozetini taktı.

Özel, yaptığı konuşmada yeni bir yürüyüş başlattıklarını duyurdu.

"6 SAAT SONRA GERÇEK ÖLÜM RAKAMLARI AÇIKLANDI"


Bolu'daki Kartalkaya yangını ve sonrasında yaşananlara değinen Özel, "Rakamı bildikten 6 saat 10 dakika sonra gerçek rakamlar açıklandı" dedi. Özel, bakanların ölüm rakamlarını açıklamak için eski İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu'ya Cumhurbaşkanı ve AKP Lideri Erdoğan'ın AKP rozeti takmak için beklettiklerini söyledi.

Özel, iktidar partisinin kongre ve rozet törenini acının önüne geçirdiğini eleştirerek, "Nasıl bir muhataplık içinde olduğumuzu öğrendik" ifadesini kullandı.

BİLİRKİŞİLER DİRENDİ!


Yangın sonrası belediyelerine yönelik suçlamaları reddeden Özel, bilirkişi raporunun değiştirilmeye çalışıldığını anlattı. Özel, bilirkişilerin direndiğini açıkladı. Özel, bilirkişilerin sorumluların Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı olduğunu yazdığını fakat Bolu Belediyesi'nin ismini yazması için zorlandıklarını söyledi.

BAKAN ERSOY'UN SKANDAL CÜMLESİNİ AÇIKLADI


Özel, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un istifa baskılarına gelen skandal cümlesini açıkladı.

Özel, "Ağzından aktarıyorum: "Sağlık Bakanı'na istifa ettirdi mi de bana ettirecek?Ne oldu Yeni Doğan Çetesi?" diyormuş" dedi.

Özel buna karşılık da Cumhurbaşkanı ve AKP Lideri Erdoğan'ın "Kongreden sonra parti yönetimini de bakanları da değiştireceğim zaten. O gün değiştiririz" dediğini ileri sürdü.

"SİLKELEDİĞİN KENT LOKANTALARIDIR"


Özel, iktidarın CHP'li belediyelere yönelik 'silkelemelerini', "Rakibini geçemeyip arkadan çelme takan bir anlayış" olarak nitelendirdi.

Kent lokantaları, kreşler ve sosyal yardımları hedef alan uygulamaları eleştiren Özel, "Silkelediği İzmir'deki belediye emekçisinin iki gün sonra alacağı maaştır" dedi.

BAHÇELİ'NİN 16 TEMMUZ KONUŞMASINI YIRTIP ATTI
CHP Lideri Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 'Yüreğiniz yetiyorsa sokağa çıkın" sözlerine yanıt verdi. Özel, Bahçeli'nin 16 Temmuz gece 02'de yaptığı açıklamayı paylaştı.

Özel, Bahçeli'nin "Halkın sokağa daveti, Türk askeri ile muhtemel bir çatışma içine girmesi vahim bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır." sözlerinin yer aldığı kağıdı da yırtıp attı.

CUMHURBAŞKANI ADAYINI BELİRLEME TAKVİMİ BAŞLADI


Özel, "Bu kötülüğe karşı yeni bir başlangıç yapmanın zamanı geldi" diyerek yeni bir yürüyüş başlattıklarını duyurdu.

Özel şöyle konuştu:

"Atatürk'ün partisine kayıtlı 1.600.000 cesur yürekle birlikte. Ben Cumhurbaşkanı adayımı belirlemek istiyorum diyen herkese söylüyorum. Bugün ilk gündür. Resmi açıklama yapılıp günden güne tarih belirlendiğinde o günden sonra artık gelenler oy kullanamayacaklar. Emeklilere, emekçilere, yoksullara ve bilhassa gençlere sesleniyorum. Sizler bundan sonraki Cumhurbaşkanını Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini Cumhuriyetin 2. yüzyılının ilk seçiminde iktidar yapacak Cumhurbaşkanını belirlemeye var mısınız?"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in konuşması da tam olarak şöyle:

Grup toplantımızı onurlandıran örgütümüz, misafirlerimiz, televizyonları başında bizleri izleyenler, radyolarından dinleyenler, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.

Zor günlerdeyiz, ağır şartlar altındayız. Acıların içinde her türlü kötülüğün muhatabı ve her an gelebilecek yeni kötü haberlerin arifesinde bu ülkenin direncini kırmak isteyenlere bizi susturmaya, sindirmeye, millete diz çöktürmeye çalışanlara inat Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi ki evimizin tapusunun kayıtlı olduğu, baba evimizin sahibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi.

Yaptığımız çağrıya ses verenlerle yürüyüşümüze katılanlarla, omzumuza omuz verenlerle, kolumuza girenlerle birlikte kararlılıkla yürüyor. Birazdan o yürüyüşü, o yürüyüşün hedefini hep birlikte konuşacağız.

Bugün Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun, Hacettepe Üniversitesi'nde tarih alanında ve aynı alanda hem yüksek lisans hem doktora yapmış, 7 yıllık öğretmenlikten sonra bugün iktidarda olan partiye Erdemliler Hareketi döneminde davet edilmiş, katılmış, kadın kolları kuruculuğunu yapmış, bakanlık görevleri yapmış.

Ama ne esasında orada ne olduğunu gördükten sonra yollarını ayırmış. Geçtiğimiz seçim döneminde memleketi Manisa'da partimizin listesinden bir ittifak ortağımız adına seçilmiş ve bugün memleketi Manisa'nın yıllara sari emeğiyle, burada örgütümüzün başkanı var.

ESKİ AKP'Lİ BAKAN CHP'YE GEÇTİ


Şu anda hayatta olan, olmayan tüm il başkanlarımızla bugünlere katkı koyan, 2004 seçimlerinde yüzde 6 oy aldığımız Manisa'mıza 2024 seçimlerinde yüzde 60'la Manisa'nın 1. partisi yapan örgütümüzün bütün emekçilerine, partimizin bütün seçilmişlerine Manisa Kabristan'ında partinin hiç iktidarını görmeden, hiç 1. parti olduğunu görmeden gözünü yummuş yatanlara hepsinin hatırasına selam olsun ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin bundan sonra Manisa'da da, Türkiye'de de kararlı yürüyüşü devam edecektir.Cumhuriyet Halk Partisi'nin şu anda Manisa'dan seçilmiş 4. milletvekili Selma Aliye Kavaf'ı kürsüye davet ediyorum il başkanımızla ve milletvekillerimizle birlikte.

(Özgür Özel, Kavaf'a rozetini taktı. Kavaf kısa bir konuşma gerçekleştirdi)

Değerli milletvekillerimiz, değerli konuklar, hiç şüphe yok, biraz önce Sayın Grup Başkanvekilimizin ifade ettiği gibi yaşanan bütün sıkıntılara, yaşatılan baskılara, yargı tacizlerine karşı dimdik bir duruşu göstermek üzere geçen hafta bu saatlerde haydi başlıyoruz diyerek grup toplantımızı meclisin kapalı olduğu ve bütün baskıların, zulmün yaşandığı İstanbul'a taşıyarak bir yeni başlangıca hep birlikte motiveydik.

Ancak o sabah hepimiz yüreğimizi dağlayan ilk önce üç kayıp diye başlayan kısa süreyle 10'a çıkan oradaki arkadaşlarımızdan sayının 50'nin, 60'ın, 70'in üzerine çıktığını öğrendiğimiz bir süreçte biz ne partiye katılım düşünebilirdik, ne grup toplantısı yapmayı ne orada yeni bir başlangıcı anlatmayı. Hiç tereddüt etmeden toplantımızı iptal ettik.

Türkiye'nin dört bir yanından gelmiş 81 il başkanımızı toplantı salonundan il başkanlığımıza davet ettik. Grubumuzun grubumuzu uzmanlıklarına göre hızlı bir şekilde Kartalkaya'ya Bolu'ya yönlendirdik.

Resmen açıklanmasa da ailelere sahip çıkmak üzere İstanbul'da, Ankara'da, Bursa'da, Manisa'da olması gerekenleri ilgili yerlere yönlendirdik. Bizler de hızla hızla Bolu'ya doğru hareket ettik. Kartalkaya'ya doğru.

6 SAAT ÖNCEDEN ÖLÜ SAYISINI BİLİYORLARMIŞ! AKP KONGREYİ BEKLEDİ


Rakamın 70'in üzerinde olduğunu biliyorduk ama bunu bilenlere dedik ki, yetkililer açıklasın, spekülasyon olmasın.

Biz rakamı bildikten 6 saat 10 dakika sonra, ben İstanbul'da il başkanlığında bu ifadeleri kullandıktan saatler sonra gerçek rakamlar açıklandı.

Neyi bekliyorlar diyorduk? Acaba neyi bekliyorlar? Bir yandan bir umut mu var? Acaba yanlış olabilir mi rakamlar? Acaba kaçtı mı canlar o sırada, onlara mı ulaşmaya çalışıyorlar?

O gecenin o vaktinde telefonunu alamadan oradan ayrılmış, acaba hayatını kaybetmemişler vardı onu mu bekliyoruz diye. Oysa ki, maalesef hep birlikte öğrendik ki rakam 78, 36'sı çocuk ve beklediğimiz bir partinin Ankara İl Kongresi. Beklediğimiz bir başka partinin sözcüsü olarak seçimlere giren en sert eleştirdiği partinin saflarına katılan birisinin rozet töreni.

Ve o an aslında hepimiz nasıl bir muhataplık içinde olduğumuzu, nasıl bir aklın nasıl bir vicdanın içinde olduğumuzu bir partinin kongresinin bir memleketin, bir ülkenin yasının öne geçebildiğini, önüne geçebildiğini kimimiz kızarak, söylenerek, kimimiz ağlayarak ama hepimizin içini yaralayarak öğrendik.

Ve bundan saatler sonra vardığım Kartalkaya'da, güneş batarken bir başka otelin içinde göz gözü görmezken bakanlara geçmiş olsun dedik, oturduk, bilgi aldık. Orada da söyledim, dışarıda da söyledim, yine söyleyeyim.

"BİR TELAŞLARI VARDI..."


Millet canıyla uğraşırken, canlarını emanet ettiği karne hediyesi diye götürdüğü evlatlarının bu kadar kalmış bedenlerini insanlar teslim almaya uğraşırken yasın, acının en büyüğü ve kokuların en kötüsü genizleri yakarken suçluluk telaşıyla bir bakanın çıkıp daha analar babalar ortalıkta koşuşurken yalandan, yalanla hedef göstermesi, polemikler yaratmasının doğru bulmadığımı acının, yasın başka bir şey, hesap sormanın başka bir gün olduğunu, o günün geleceğini kendisinden de bu hesabın sorulacağını ama günün o gün olmadığını orada da söyledik.

Bir telaş vardı. Ellerindeki karayı, kiri başkalarına bulaştırmaya, iftirayla hakaretle ellerini temizlemeye çalışanların bir telaşı vardı karşımızda.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz sorumlular kim olursa olsun, hangi partiden olursa olsun, görevi, makamı, mevkii ne olursa olsun, kimin nesi olursa olsun hakkaniyetli, şeffaf bir soruşturma yürütülerek cezalandırılmasına taraftık, halen daha tarafız.
Meseleye başından beri böyle bakıyorduk, böyle bakmaya da devam edeceğiz. Ama bir yandan algı operasyonu yapmaya çalışanlar, yangından 36 saat sonra belediyemizi zan altında bırakmak için 2007 tarihli, AK Parti döneminde verilen bir belgeyi servis ettiler.

"KENDİ BELEDİYELERİNİN BELGESİNİ BİZİ ZAN ALTINDA BIRAKMAK İÇİN SERVİS ETTİLER"


Ve yukarıda Bolu Belediyesi trolleriyle yangına dayanıklıdır, yangın tedbirleri alınmıştır olur raporunu veren Bolu Belediyesi diye kendi dönemlerinden, AK Parti Belediyesi'nin verdiği belgeyi bizim belediyemizi zan altında bırakmak için servis ettiler.

Bu rezillikleri ortaya çıkınca bu kez cepheden doğru haber versin diye Gazi'nin kurdurduğu Anadolu Ajansı'nı hepimizin maaşlarını vergileriyle ödediğimiz TRT'mizi alet ederek yangın, otelin dışında, otelle bağlantısı olmayan 70 metrekarelik kafeteryayı yangının çıktığı ve Bolu Belediyesi'nin ruhsat verdiği lokanta diye anlatarak, servis ederek yeni bir algı operasyonuna giriştiler.

AA VE TRT MÜDÜRLERİNE SESLENDİ


Anadolu Ajansı'nı (AA) tekzip etmek, TRT'yi kanununa göre doğru bilgiyle bilgilendirmek, düzeltme istemek zorunda kaldık.

Bize kapalı zarf içinde mahcup ifadelerle savunmalar yollayan genel müdürlere şunu söylüyorum: Dünyanın hiçbir yerinde kamu yayıncılığı bir siyasi partinin aparatına dönüştürülemez.

Bu ayıbın altında kalırsınız, tekrarlamayın. Gerçek Bolu Belediyesi'nin geçen ay, bir ay önce dokuz kriterden sekizini tutturmayan otele uygunluk belgesi vermemesidir.

Gerçek 2007 yılında AK Partili belediyenin verdiği uygunluk belgesiyle 2019'a kadar kanunda yazmadığı, görevi olmadığı için AK Parti Belediyesi'nin 12 yıl o oteli denetlememiş olmasıdır.

Gerçek söz konusu alanın Milli Park olması, Milli Park alanına yangın söndürmeye bile gitmenin belediye tarafından izne tabi olması, oraya girişin bile yasak olması, söz konusu bölgenin turizm bölgesi olması, otele işyeri açma ve çalışma ruhsatını Bolu Valiliği'ne bağlı İl Özel İdaresi'nin otele turizm işletme belgesini Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın vermesidir.

Bu iki belgeyle faaliyetine devam etmesidir. Ve bir sorun tespit edildiğinde otelin faaliyetini durduracak olanın da bizzat Turizm ve Kültür Bakanlığı olmasıdır.

Bunların içinde yine de her seferinde söyledik. Varsa ihmali olan, eksiği olan, kanunen suçu olan diyemiyoruz ama açıkça düzenlenen her şeyi gözümüzün önünde görüyoruz.

Yine de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin adaletine onların görevlendirdiği bilirkişilerin şahsi ve mesleki namuslarına, onurlarına güveneceğimizi söyledik.

7 KİŞİLİK BİLİRKİŞİ GECE GÜNDÜZ ÇALIŞTI


İşte 7 kişilik bir bilirkişi heyeti görevlendirildi. 2,5 gün gece gündüz çalıştılar. Ellerinde resmi görevlendirme belgesi, jandarma tutanağıyla otele girdiler, otelde çalıştılar.

Jandarma'nın gözetiminde otelin güvenlik kayıtlarını incelediler. Yangının 4. kattan çıktığını, nasıl yayıldığını, eksiklikleri her şeyi not ettiler.

TRT: BİLİRKİŞİ ÖN İNCELEME RAPORU TAMAMLANDI


Artık gözaltı süreleri dolarken TRT'nin kameramanı otelin önünde anons çekti. Dedi ki: "Biraz önce bilir kişinin ön inceleme raporu tamamlandı. Bolu Başsavcılığı'na teslim edildi. Bilir kişinin görevi bitti. Göz altındakiler de adliyeye sevk ediliyorlar."

TRT canlı yayında bu anonsu geçti. TRT'nin bu bilgisini savcılıktan aldığı, TRT'nin bu bilgiyi bilir kişilerden aldığını resmi kaynaklardan aldığını bilmeyen yok. Ama bizlere telefonlar yağmaya başladı. Bilir kişilerden, yakınlarından dediler ki:

BİLİRKİŞİ HEYETİNDEN İSTENİLENLERİ AÇIKLADI


"Raporu hazırladık, götürdük teslim almıyorlar." Diyorlar ki: "Üç değişiklik istiyorlar. Bir, belediyeyi yazmamışsınız, Bolu Belediye Başkanını ilave edin. İki, bakanlığı yazmışsınız, buradan bakanlığı çıkarın. Üç, yangının lokantadan çıktığını yazmışsınız, dördüncü kat diye belirtmeyin." Yani hala lokantadan çıkan yangından dolayı Bolu Belediyesi sorumludur yazdıracak, dışarıda bağımsız 70 metrekarelik kafeteryanın yangın ruhsatını sanki otele verilmiş gibi gösterecek.

"Biz buna imza atmayız" dedik, o zaman "buna da imza atamazsınız" dediler. Dedim ki: "O raporu bana verin." O raporu aldık ve o raporun ilgili sayfasını, ilgili sayfalarını O raporun ilgili sayfalarını sosyal medyadan paylaştım.

Diyor ki: "Gerekçeli sonuç. Binaların yangından korunması hakkındaki yönetmeliğin 6. maddesine göre bu yönetmelik hükümlerinin uygulanmasından aşağıdaki kişi, kurum ve kuruluşların sorumlu olduğu: Bolu Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü , yeni adıyla yani o gün 99'da ruhsatı veren Bolu Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü yeni adıyla Bolu Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğü. 2009 tarihinden sonra ruhsat ve yapı kullanma izin belgesi vermeye yetkili kurum olan Bolu İl Özel İdaresi, başkanı Vali.

"BURAYA BOLU BELEDİYESİ'Nİ EKLE DEDİLER"


Söz konusu otel işletmesine turizm işletmesi belgesi düzenleyen kurum Kültür ve Turizm Bakanlığı. Bolu'da Bolu'da mahkemeye ışık tutsun diye o kargaşayı bitirecek kim suçlu, kim suçsuz, kim yetkili, kim yetkisiz, kim sorumlu, kim sorumsuz diyecek heyet bunu yazdı verdi, alamayız dediler. Bakanlığı sil dediler. Buraya Bolu Belediyesi'ni ekle dediler.

Kendi şahsi onurlarına, mesleki onurlarına sahip çıkan bilirkişiler, 7 kişi bu imzayı dedikleri gibi atmayınca o zaman görevden el çektirildiler.

Ardından iki bakanı hızla aradım. İçişleri Bakanı mazeretini bakanlıktan hızla ilettiler. Malatya'da saha çalışması yapıyor. Telefonu yanında değil. "Aradığınızı ileteceğiz" dediler. Adalet Bakanı her çaldığında açtığı o telefonu açamadı.

Her aradığımda açtığı o telefonu açamadı. Çünkü bu bağlantının bakanlıktaki bir genel müdür tarafından Bolu Adalet Komisyonu Başkanı aranarak bilirkişilere ve başsavcılığa baskıya döndüğünü, görevli altı savcıdan görevlendirilen dördünün de bilirkişi ile birlikte hareket ettiğini üzerlerine bakanlığın yaptığı baskıyı kendisine söyleyeceğimi, genel müdürün bunu niye yapıyor diyeceğimi, haberin varsa istifa et, haberin yoksa al istifalarını diyeceğimi bildiği için aslında o organizasyonun sarayla adalet arasındaki kancasının kendisi olduğu için o telefona çıkmadı, çıkamadı.

Ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı'na ulaştım. Bildiğim her şeyi anlattım. Dedim ki: "Bunu yapıyorlar. Ucu nereye giderse gidecekti, bakanı gitti diye durduruyorlar. Suçlu olmayanlara suç atmaya çalışıyorlar."

Kendisi dinledi, gerekeni yapacağını, tüm tarafları dinleyeceğini söyledi. O bilgiyi Cumhurbaşkanı Yardımcısı'nın bilgisine, insafına, vicdanına emanet ettim. O sırada gördük ki telefonlara çıkmayan bakan raporu yalanlamaya rapora kulp takmaya rapora korsan rapor demeye kalktı.,

"ÖYLE Mİ ADALET BAKANI?"


Raporu sahte diyemiyor. Raporu yalan diyemiyor. "Korsan" diyor. Nedir korsan olan? Korsan yetkisiz birinin, örneğin korsan bildiri davetsiz birisinin gelip bildiri okumasıdır. Yetkilendirilmemiş birisi rapor yazarsa korsan rapor olur.
Öyle mi Adalet Bakanı? (Görevden el çektirilen bilirkişilerin fotoğraflarını gösterdi) Al sana korsanlar. Bu 7 kişi Türkiye Cumhuriyeti Bolu Başsavcılığı 2025/962 soruşturma dosyası bilirkişileri.

Bu rakam Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasında var mı? Var. Bu kişilerin isimleri var mı? Var. Göreve başlarken, bırakırken tutanak var mı?

Var. Bu fotoğraf o otelde, yanlış o otelde çekildi. Bu 7 bilirkişinin raporuna korsan diyen esas adaleti kaçırmaya, adalete karşı korsanlık faaliyeti yürüten Adalet Bakanı'ndan başkası değildir.

Ve bu rapor korsan olmadığına göre neye korsan diyor olabilir? Ele geçiriliş yöntemine. Nedir? Bir mal sahibinin isteği dışında birileri tarafından zorla ele geçirilirse ona korsanlık faaliyeti denilebilir. Ey Adalet Bakanı! Bu rapor hepimizin içini yakan bu facianın sorumlularını belirten bu rapor ne o başsavcının ne onları arayan genel müdürün ne senin ne Recep Tayyip Erdoğan'ın malı değildir ki ele geçirişimiz korsanlık olsun. Adalet isteyen, yüreği yanan bu milletin malıdır. Milletin malını çalmanıza, adaleti çalmanıza izin vermedik, vermeyeceğiz.

Kültür Turizm Bakanı özel bir televizyon programına çıkıp güya kendini aklamak için 1,5 saatlik yayında kendisine sorulan objektif sorulara bir gün önce paylaştığımız 5 soru da olmak üzere 12 kez "bilmiyorum," 5 kez "ben bilmem, bilemem," 4 kez "bilemem, bilemiyorum" yanıtları ile 21 kez somut, net sorulara 21 kez "ben bunları bilmiyorum" yanıtını vermiştir. Konuşmada kaçacak yeri de olmayınca başkanı Bolu Valisi olan Bolu İl Özel İdaresi'ne topu atmış "ruhsat ve iskan yetkisi özel idarede, alanın genelinde de il özel idaresi yetkili, Turizm Bakanlığı yetkili değil" demiştir. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez İl Özel İdaresi bakana cevap vermiş.

SKANDAL CÜMLEYİ AÇIKLADI: SAĞLIK BAKANI'NA İSTİFA ETTİRDİ Mİ DE BANA ETTİRECEK


Bakın, İl Özel İdaresi'nin başkanı vali, valiyi atayan valinin bağlı olduğu bakan İçişleri Bakanı, onları atayan Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'dır. Bir bakan diğer bakanın ildeki temsilcisine "sen suçlusun" demektedir. O da ona cevaben "İl Özel İdaresi'nin denetim gibi bir görevi yok. Burası turizm belgeli bir işletme. Bu tür yerlerin denetiminin kimde olduğu belli. Yönetmelikte her şey var. Yetkili olan Turizm Bakanlığı'dır." diye cevap vermektedir. Şimdi 10 gün içinde suçlular ortaya çıkar diyen İçişleri Bakanı'na da her çıktığında "sorumlulardan hesap sorulacak" diyen Erdoğan'a da şunu söylüyorum: Sayın Erdoğan, hepimiz üzüldük ama siz yürütmenin başındasınız. Hepimizin içi yanıyor ama bu iki bakanı da atayan sizsiniz. Birbirlerini suçlayan, birbirlerini yalanlayan ve atadıkları, atadıkları şirketin, yetkilendirdikleri şirketin iki yılda bir gidip yangın güvenliği yaptığı, 15 Aralık tarihinde denetlettirdiğiniz ve eksik tespit edilmedi diye görevlendirilen şirketten yetki belgesi almış bu insanlar bir ay sonra cayır cayır yanıyorsa o otel, halen daha neyi bekliyorsunuz? Halen daha neyi bekliyorsunuz? Ben size söyleyeyim neyi bekliyorsunuz. Normalde istifa etmesi lazım. Bütün partiniz, bütün ülke bunu bekliyor. Ülkenin içinin rahatlaması, partinin de hiç olmazsa bu yükü sırtından atması lazım. Ama istifa etmiyor. Niye biliyor musunuz?
Öyle mi Adalet Bakanı? (Görevden el çektirilen bilirkişilerin fotoğraflarını gösterdi) Al sana korsanlar. Bu 7 kişi Türkiye Cumhuriyeti Bolu Başsavcılığı 2025/962 soruşturma dosyası bilirkişileri.

Bu rakam Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasında var mı? Var. Bu kişilerin isimleri var mı? Var. Göreve başlarken, bırakırken tutanak var mı?

Var. Bu fotoğraf o otelde, yanlış o otelde çekildi. Bu 7 bilirkişinin raporuna korsan diyen esas adaleti kaçırmaya, adalete karşı korsanlık faaliyeti yürüten Adalet Bakanı'ndan başkası değildir.

Ve bu rapor korsan olmadığına göre neye korsan diyor olabilir? Ele geçiriliş yöntemine. Nedir? Bir mal sahibinin isteği dışında birileri tarafından zorla ele geçirilirse ona korsanlık faaliyeti denilebilir. Ey Adalet Bakanı! Bu rapor hepimizin içini yakan bu facianın sorumlularını belirten bu rapor ne o başsavcının ne onları arayan genel müdürün ne senin ne Recep Tayyip Erdoğan'ın malı değildir ki ele geçirişimiz korsanlık olsun. Adalet isteyen, yüreği yanan bu milletin malıdır. Milletin malını çalmanıza, adaleti çalmanıza izin vermedik, vermeyeceğiz.

Kültür Turizm Bakanı özel bir televizyon programına çıkıp güya kendini aklamak için 1,5 saatlik yayında kendisine sorulan objektif sorulara bir gün önce paylaştığımız 5 soru da olmak üzere 12 kez "bilmiyorum," 5 kez "ben bilmem, bilemem," 4 kez "bilemem, bilemiyorum" yanıtları ile 21 kez somut, net sorulara 21 kez "ben bunları bilmiyorum" yanıtını vermiştir. Konuşmada kaçacak yeri de olmayınca başkanı Bolu Valisi olan Bolu İl Özel İdaresi'ne topu atmış "ruhsat ve iskan yetkisi özel idarede, alanın genelinde de il özel idaresi yetkili, Turizm Bakanlığı yetkili değil" demiştir. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez İl Özel İdaresi bakana cevap vermiş.

SKANDAL CÜMLEYİ AÇIKLADI: SAĞLIK BAKANI'NA İSTİFA ETTİRDİ Mİ DE BANA ETTİRECEK
Bakın, İl Özel İdaresi'nin başkanı vali, valiyi atayan valinin bağlı olduğu bakan İçişleri Bakanı, onları atayan Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'dır. Bir bakan diğer bakanın ildeki temsilcisine "sen suçlusun" demektedir. O da ona cevaben "İl Özel İdaresi'nin denetim gibi bir görevi yok. Burası turizm belgeli bir işletme. Bu tür yerlerin denetiminin kimde olduğu belli. Yönetmelikte her şey var. Yetkili olan Turizm Bakanlığı'dır." diye cevap vermektedir. Şimdi 10 gün içinde suçlular ortaya çıkar diyen İçişleri Bakanı'na da her çıktığında "sorumlulardan hesap sorulacak" diyen Erdoğan'a da şunu söylüyorum: Sayın Erdoğan, hepimiz üzüldük ama siz yürütmenin başındasınız. Hepimizin içi yanıyor ama bu iki bakanı da atayan sizsiniz. Birbirlerini suçlayan, birbirlerini yalanlayan ve atadıkları, atadıkları şirketin, yetkilendirdikleri şirketin iki yılda bir gidip yangın güvenliği yaptığı, 15 Aralık tarihinde denetlettirdiğiniz ve eksik tespit edilmedi diye görevlendirilen şirketten yetki belgesi almış bu insanlar bir ay sonra cayır cayır yanıyorsa o otel, halen daha neyi bekliyorsunuz? Halen daha neyi bekliyorsunuz? Ben size söyleyeyim neyi bekliyorsunuz. Normalde istifa etmesi lazım. Bütün partiniz, bütün ülke bunu bekliyor. Ülkenin içinin rahatlaması, partinin de hiç olmazsa bu yükü sırtından atması lazım. Ama istifa etmiyor. Niye biliyor musunuz?Öyle mi Adalet Bakanı? (Görevden el çektirilen bilirkişilerin fotoğraflarını gösterdi) Al sana korsanlar. Bu 7 kişi Türkiye Cumhuriyeti Bolu Başsavcılığı 2025/962 soruşturma dosyası bilirkişileri.

Bu rakam Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasında var mı? Var. Bu kişilerin isimleri var mı? Var. Göreve başlarken, bırakırken tutanak var mı?

Var. Bu fotoğraf o otelde, yanlış o otelde çekildi. Bu 7 bilirkişinin raporuna korsan diyen esas adaleti kaçırmaya, adalete karşı korsanlık faaliyeti yürüten Adalet Bakanı'ndan başkası değildir.

Ve bu rapor korsan olmadığına göre neye korsan diyor olabilir? Ele geçiriliş yöntemine. Nedir? Bir mal sahibinin isteği dışında birileri tarafından zorla ele geçirilirse ona korsanlık faaliyeti denilebilir. Ey Adalet Bakanı! Bu rapor hepimizin içini yakan bu facianın sorumlularını belirten bu rapor ne o başsavcının ne onları arayan genel müdürün ne senin ne Recep Tayyip Erdoğan'ın malı değildir ki ele geçirişimiz korsanlık olsun. Adalet isteyen, yüreği yanan bu milletin malıdır. Milletin malını çalmanıza, adaleti çalmanıza izin vermedik, vermeyeceğiz.

Kültür Turizm Bakanı özel bir televizyon programına çıkıp güya kendini aklamak için 1,5 saatlik yayında kendisine sorulan objektif sorulara bir gün önce paylaştığımız 5 soru da olmak üzere 12 kez "bilmiyorum," 5 kez "ben bilmem, bilemem," 4 kez "bilemem, bilemiyorum" yanıtları ile 21 kez somut, net sorulara 21 kez "ben bunları bilmiyorum" yanıtını vermiştir. Konuşmada kaçacak yeri de olmayınca başkanı Bolu Valisi olan Bolu İl Özel İdaresi'ne topu atmış "ruhsat ve iskan yetkisi özel idarede, alanın genelinde de il özel idaresi yetkili, Turizm Bakanlığı yetkili değil" demiştir. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk kez İl Özel İdaresi bakana cevap vermiş.

SKANDAL CÜMLEYİ AÇIKLADI: SAĞLIK BAKANI'NA İSTİFA ETTİRDİ Mİ DE BANA ETTİRECEK


Bakın, İl Özel İdaresi'nin başkanı vali, valiyi atayan valinin bağlı olduğu bakan İçişleri Bakanı, onları atayan Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'dır. Bir bakan diğer bakanın ildeki temsilcisine "sen suçlusun" demektedir. O da ona cevaben "İl Özel İdaresi'nin denetim gibi bir görevi yok. Burası turizm belgeli bir işletme. Bu tür yerlerin denetiminin kimde olduğu belli. Yönetmelikte her şey var. Yetkili olan Turizm Bakanlığı'dır." diye cevap vermektedir. Şimdi 10 gün içinde suçlular ortaya çıkar diyen İçişleri Bakanı'na da her çıktığında "sorumlulardan hesap sorulacak" diyen Erdoğan'a da şunu söylüyorum: Sayın Erdoğan, hepimiz üzüldük ama siz yürütmenin başındasınız. Hepimizin içi yanıyor ama bu iki bakanı da atayan sizsiniz. Birbirlerini suçlayan, birbirlerini yalanlayan ve atadıkları, atadıkları şirketin, yetkilendirdikleri şirketin iki yılda bir gidip yangın güvenliği yaptığı, 15 Aralık tarihinde denetlettirdiğiniz ve eksik tespit edilmedi diye görevlendirilen şirketten yetki belgesi almış bu insanlar bir ay sonra cayır cayır yanıyorsa o otel, halen daha neyi bekliyorsunuz? Halen daha neyi bekliyorsunuz? Ben size söyleyeyim neyi bekliyorsunuz. Normalde istifa etmesi lazım. Bütün partiniz, bütün ülke bunu bekliyor. Ülkenin içinin rahatlaması, partinin de hiç olmazsa bu yükü sırtından atması lazım. Ama istifa etmiyor. Niye biliyor musunuz?
Ağzından aktarıyorum: "Sağlık Bakanı'na istifa ettirdi mi de bana ettirecek?Ne oldu Yeni Doğan Çetesi?" diyormuş.

Görevden almanız lazım size bunu telkin edenlere. Bülent Arınç televizyondan söylüyor ama yanınıza gelen giden herkes "görevden alın bunu" diyor.

"ZATEN KONGREDE DEĞİŞTİRECEĞİM"
Siz de diyormuşsunuz ki kongre var. Kongreden sonra parti yönetimini de bakanları da değiştireceğim zaten. O gün değiştiririz.

Bu yangının yükü partinin sırtına kalmasın. Yani bugün kendisini görevden alırsam yangındaki sorumluluğu benim atadığım bakanın sorumlu olduğunu kabul etmiş olurum. Bunun için şubatın sonunu bekleyelim, kabine revizyonunda bunu da değiştirelim.

Sonra da döner, bunu televizyonlarda, gazetelerde yangından dolayı değiştirildi dersiniz, partinin sırtına yük vurmamış oluruz. Ne kamu vicdanı önemli onlar için, ne kamunun çıkarı. Varsa yoksa partinin, sarayın, bu düzenin çıkarı.

Yazıklar olsun partinizin çıkarına da, lanet olsun düzeninize de sarayınıza da. İşte böyle günlerden geçiyoruz ve bir yandan da ülkeye neler yaşatılıyor, neler oluyor, bunları bir konuşmak, bir hatırlamak lazım.

Ama bu saldırılar bu bu saldırılar, bu keşmekeş, tutuklamalar, gözaltılar herkesi tedirgin eden bu ortam olmadan memlekette ne vardı bir hatırlayalım. Partimiz bu ülkenin kurucu partisi olmanın vasfının yanı sıra vatandaşları tebaa olmaktan çıkarıp eşit yurttaş haline getiren ve tüm yetkiler elindeyken memleketi kendi iradesiyle serbest demokratik seçimlere kavuşturan partidir.

Çok partinin uygulayıcısıdır, o dönemdeki teminatıdır. Bu parti millet karar verince 47 yıl ikinci parti olarak kalmıştır. İktidar olamamıştır, birinci parti olamamıştır ama suçu millette değil, kendinde aramıştır.

AK Parti 23 yıldır ülkeyi yönetme yetkisi almıştır. Demokrasilerde asıl olan milletin kararına saygı duymaktır.

AKP'NİN ESAMESİ EGE'DE OKUNMUYOR


31 Mart 2024 seçimlerinde millet yeni bir karar verdi. 47 yıl sonra partimizi birinci parti, kurulduğu günden bu yana AK Parti'yi de ilk kez ikinci parti yaptı.

Kibirlenmedik. Birileri bir zamanlar başarılıyken "ey CHP, Baykal, Sivas'ın doğusunda yoksun ya" deyip böyle kürsülerden dalga geçenlere nazire yapmadık. Ama örneğin 7 bölgede il belediyesi olan tek partiyiz.

Çünkü ayıptır söylemesi Ege Bölgesi'ndeki dokuz belediyenin dokuzuna da sahibiz. Ve ve biz kibirlenmek, böbürlenmek, kızdırmak, nazire yapmak yerine bu zaferi kazandığımız gece daha A Haber ekranlarda "acaba" deyip kazandığı belde belediyelerinin isimlerini döndürürken TRT şoku atlatmak için ekrana CHP'nin birinciliğini kısa kısa getirip götürürken çıktık şunu söyledik:

"Bu galibiyetin kaybedeni yoktur. Bizim başarımız kimsenin hezimeti olmayacaktır. Bu sonuçlar bizi rehavete sevk edecek bir galibiyet olarak değil seçmenimizin, milletimizin bize açtığı bir kredi olarak görüyoruz." dedik.

Sevinmeyi kısıtlı rakibin içinde bulunduğu durumu özellikle ilk kez kaybeden bir partinin gençlerinin, kadınlarının halini hatırlatıp bize yapılanları yapmayın.

Kapılarında davul zurna çalmayın. Uzun konvoylarla sabahı sabah etmeyin. Çünkü bir zafer gecesinde değil, bir sorumluluk gecesindeyiz." dedik.

Çünkü sorumluluğumuz bu millete hizmet etmek, çünkü sorumluluğumuz girdiğimiz ilk yerel seçimlerde olduğu gibi ilk genel seçimlerde de Gazi'nin partisini birinci parti yapmak, Atatürk'ün partisini yeniden iktidar yapmaktır dedik.

Kutlama toplantıları, zafer yemekleri yerine çalışma toplantısı düzenledik ertesi haftaya. Belediye başkanlarımıza cebinizdeki anahtar belediyenin kapısının, kasasının değil Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının anahtarıdır." dedik.

Onlar da ilk 6 ay boyunca, 7 ay boyunca temel belediyecilik hizmetlerini eksiksiz vererek ama bir yandan yoksullaştırılanlara, garibanlara, muhtaçlara el uzatarak, kreşler, kent lokantaları, emekli evleri, aş evleri açarak... Yardım ulaştırarak, annelere, üreticilere, öğrencilere, yoksullara ayrı ayrı ve hep beraber destek olarak seçimlerden sonraki 6-7 aylık hizmet sürecini kusursuz götürdüler. Biz vaat ettiğimiz gibi 7. ayın sonunda ölçümlerini yaptık.

"TAYYİP BEY'İN ŞİRKETİ YÜZDE 61 OLARAK ÖLÇMÜŞ"


Biz belediye başkanlarımızdan memnuniyet oranını yüzde 58 olarak ölçtük. Tayyip Bey'in yaptırdığı şirket CHP'li belediyelerden memnuniyet oranını 61 olarak ölçmüş.

"ANAYASASI DEĞİŞTİRELİM YETER Kİ KONUŞMAYIN, CHP'Yİ KONUŞTURMAYIN"


Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 47 yıl milletin kararına duyduğumuz saygıyı Tayyip Bey ve ekibi 47 gün bu milletin kararına bu saygıyı gösteremedi. Ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu başarısı her ankette, her ay CHP'nin birinci parti olduğunu tasdiklerken kendilerinin düştüğü durum ortadayken her gün "anayasayı değiştirelim, yeter ki bunları konuşmayın." Gelin İsrail bize saldıracak. Susun bakın bunları konuşmayın. Onu bırakalım bu kürsüden konuşsun, bunu konuşun. Yoksulluğu konuşmayın, CHP'yi konuşmayın.

Efendim Suriye'ye girdim, zafer kazandım. Açsın, yoksulsun, işsizsin, güvencesizsin ama zaferimiz büyük.

Ona sevinmelisin. TRT sen de bunu köpürtmelisin. Gazeteler bunu köpürtmelisiniz. Bir ay, bir ay o televizyonları kırmızıya boyadıkları ayın sonunda köpük uçtu. Dün Türkiye'deki yapılan bütün anketleri bir bütün olarak değerlendiren ve tüm şirketlerin, uluslararası tüm yapıların herkesin mutlak sonuç olarak gördüğü tüm anketlerin ortalamasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Partisi Türkiye'nin 1. Partisi, yine 1. Partisi.

İşte bu saldırıların hepsi rakibini geçemeyip arkadan çelme takan, belediyenin hizmet arabasını kıskanıp tekerine çomak sokan, hasetlik yapan, kuyu kazan, tuzak kuran bir anlayışa sahiptir. Silkele dediği SGK ile silkelettiği kent lokantasındaki dört kap sıcak yemeğin yarım çorba fiyatına verilmesidir.

Silkeletmeye çalıştığı garibanın çocuğunu bıraktığı, işine koştuğu kreştir. Silkeletmeye çalıştığı "hoş geldin bebek paketidir." Anne karttır. Et ve süt desteğidir. Doğalgaz desteğidir. Kapatılan şişmiş borç defterleridir. Silkelediği İzmir'deki belediye emekçisinin iki gün sonra alacağı maaştır.

Bunlar yetmemiş gibi bir de belediyelere kara çalma, bunun için de kara zihinli, çirkin akıllı, kötü niyetli, gözü dönmüş elinde ve ardında dünya kadar haksızlık, hukuksuzluk barındıran birisini İstanbul'un başına musallat etmektir.

O kii geçmişte FETÖ'nün savcısı Zekeriya Öz'e sahip çıkan, altına zırhlı araç veren Zekeriya Öz'ü bizzat onun görevini kendine tevdi edip ona kendini kalkan eden sonra da o sıçan gibi kaçan Zekeriya Öz'ün arkasından ağzına geleni söyleyen şimdi yeni Zekeriya Öz'ünü bulmuştur.

AK Parti Sözcüsü Çelik: Gerçek tümüyle açığa çıkacak AK Parti Sözcüsü Çelik: Gerçek tümüyle açığa çıkacak

Bir göreve gelmek için devlette terfi etmek için iyi işler yapmak lazım. Onun iyi iş diye yaptığı Canan Kaftancıoğlu'na hepimizin gözü önünde 9 yıl önce atılmış tweetlerden siyasi yasak getirmek. milletin seçtiği milletvekili Enis Berberoğlu'nu meclis kürsüsünden kaldırıp Maltepe Cezaevi'ne götürmek. Partisinin genel başkanı iken Selahattin Demirtaş'ı alıp Edirne Cezaevi'ne hapsetmek. Gezi'nin Soma davasının can avukatı Hataylıların milletvekili seçtiği Can Atalay'ı hapse atmak, seçildikten sonra da dışarı çıkarmamak.

Gezi'nin avukatı Selçuk Kozağaçlı'yı Soma davasının ücretsiz can avukatı Selçuk Kozağaçlı'yı hapse atmak. Sözcü gazetesini yargılamak. Türk Tabipler Birliği'ni kapatmaya çalışmak. Sırrı Süreyya Önder'i yargılamak ve daha akla gelen, dile gelmeyen onca davayı başaran kişiyi alıp "aferin Akın" demişti. Artık yargıda yapacağını yaptın.

Seyyar bir giyotin olarak seni nereye gezdirdiysek orada adaleti katlettin. İnsanların adalet duygularını katlettin, o insanları vicdansızca hapsettin. Artık siyasete gel Akın dedi. Koşa koşa geldi. Kendi deyimiyle eskiden bakanlar siyasiydi, müsteşarları devlet adamı.

Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasi olacak diyen. Bütün bakan yardımcıları siyasi iken oraya oturttuğu kişiyi bir süre sonra İstanbul'da bir kötülük yapmak istediği için yapacağı kötülüğü onun kadar iyi yapacak kimse bulamadığı için kendi kendine şöyle söyledi. "Bir İstanbul'da bir akınım yok. Oraya bir akın düzenlemeliyim. Ve oraya ben bizim Akın'ı tekrar göndermeliyim." Bir hakim, savcı siyasete giderse bir daha görevine dönmez.

Çünkü artık siyasidir. Kendi ağzıyla siyasi bir makam bakan yardımcılığı dediği yere koyduğu kişiyi alıp tekrar İstanbul'a başsavcı yaptı. 9 Ekim günü göreve başladı. Bakın kendisinden beklenen performansa nasıl cevap veriyor.

BASKI SÜRECİNİ ANLATTI


30 Ekim'de Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer'e. 9 Kasım'da gazeteci Furkan Karabay'a. 13 Kasım'da Akut Başkanı Nasuh Mahruki'ye. 22 Kasım'da gazeteciler İsmail Saymaz, Fatih Altaylı'ya. 29 Kasım'da CHP Genel Başkanı olarak bana. 20 Aralık'ta gazeteci Özlem Gürses'e. 22 Aralık'ta İstanbul Barosu'na. 25 Aralık'ta Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş'a. 13 Ocak'ta Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'a. 20 Ocak'ta Gençlik Kolları Genel Başkanımız Cem Aydın'a. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ.

Aynı gün İzmir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'na 24 Ocak'ta Ayşe Barım üzerinden çok sayıda sanatçıya ve daha dün 27 Ocak'ta İstanbul'daki yargı operasyonlarına aparat yapılan adı S.B, 8.938 bilirkişiden tesadüfen her seferinde İBB için dört kez üst üste görevlendirilen. Bu dönem için en acımasız raporları yazan geçen dönem sorulduğunda aklayan paklayan olan, Beşiktaş'ta o olan bir bilir kişiyi deşifre ettiği için, 8.938 bilir kişiden İstanbul'daki, her seferinde aynı kişiyi alıp, her seferinde o kişiyi görevlendirip adaleti katleden Akın Gürlek'in kıdemli, kademeli bilir kişisini teşhir ettiği için bir kez daha Ekrem İmamoğlu'na soruşturma açan biriyle karşı karşıyayız. 3 ay önce "büyük deliller" diye tutuklayıp "delilim yok, gizli tanık var" diyen onu da tutturamayıp 90 gündür iddianame yazılamayan Ahmet Özer'i orası bomboş diye Beşiktaş iddianamesinden ikinci kez tutuklayacak kadar acze düştüğünü biliyoruz.

"O İHALEYE ALIYOR DİYEN İÇİN ÖZEL KANUN ÇIKARDILAR"


Tunceli Ovacık Belediye Başkanımızı 12 yıl önce bizzat savcının ricasıyla bir aileye cenaze teslim etti diye görevinden alanları biliyoruz. Rıza Akpolat'ı "niye arsa sattın" diye sorulan Rıza Akpolat, satana değil, sattırana bak. Sen silkeledin ödeyecek maaş kalmadı. Sen silkeledin, çöpü toplayana verecek para kalmadı. Arsa satıp çöp toplayanla mahsuplaşan Rıza'yı belediye çalışanlarına senin el koyduğun paralar yüzünden arsa satıp maaş ödeyen Rıza kardeşimi içeri atan.

O ihaleyi alıyor diyen kişi için 4 Aralık tarihinde bu mecliste özel kanun çıkarıp benzin istasyonunun yanına AVM yetkisini bakanlığına veren "bizimkiler vermiyor" diye. Meclisten, Yargıtay'dan, Türk Havayolları'ndan, Devlet Hava Meydanları İşletmesi'nden bütün ilişkilerine rağmen onları görmeyip Beşiktaş'ta Rıza başkanı cezaevi, cezaevi gezdirip, yıldıran, perişan eden, uyku uyutmayıp mobbing yapan, mobbing altında ifade alan bir anlayışa karşı biz söylemeye de, direnmeye de, mücadeleye de yılmayacağımızı ve adım adım bu organize kötülüğe karşı nasıl direneceğimizi ifade etmeye çalışacağım.

Bu arada yeni bir cadı avıyla karşı karşıyayız. 12 yıl önce daha doğrusu son birkaç ayda köşelerde yazdırılıp, son birkaç haftada toplumun apolitik kesimlerinin bile dikkatini çeken, "öyle ya meşhur sanatçılar, onların bir menajeri, sanatçıya "bende çalışırsan dizide oynarsın, yetkini bana verirsen" diye baskılar olmuş. Bunlar varmış.

"GEZİYE GİDENLERDEN HESAP DEĞİL BUGÜNKÜ TAVIRLARINDAN HESAP SORULUYOR"


Bunlar üzerinde bir tartışma başlamış. Herkes oraya bakarken yok ya, "ben o işlerle ilgilenmiyorum. Sen 12 yıl önce geziye gittin mi? Sen 12 yıl önce sende çalışanlara "hadi geziye gidin" diye telefon açtın mı" diye gezi soruşturması başlatmak.

Biraz, bir süredir anlattığım bu kötücül aklın sizlerin yan komşularına evlatlarınızın sırada oturan arkadaşlarına bugün fabrika servisinde yan yana giden iki işçiden yanında oturana ya 12 yıl sonra geziye gidenlerden hesap soruyorlar arkadaş.

Demek ki hiç bu işlere girmemek lazım. Ne yapılırsa yapılsın susmak, sinmek lazım. Çıkıp da sokaklara dökülünce 12 yıl sonra bile kapıya gelebiliyorlar hissini yaratmak için yapılan organize bir meselenin hepimiz farkındayız.

Ve şimdi geziye gidenlerden hesap sorulmuyor arkadaşlar. Geziye gidenlerden hesap sorulmuyor. Gezicilerin o günkü tavrı değil, bugünkü tavrı sorgulanıyor.

O gün geziye giden gezide kahramanlık hikayeleri anlatan Tamer Karadağlı bugün Devlet Tiyatroları'nın başına atandı.

Geziden 12 yıl sonra hesap soranlar tarafından. O gün gezide olan sonra saraya yanlayan Yavuz Bingöl'e kimse hesap sormuyor. Bugün sorulan hesap geziye gidenlerin o günkü tavrına değil, bugünkü tavrınadır. Senin gezicin terörist, benim gezicim milli diyen böyle bir iğrenç akla hesap sorulmayacağını sanan bir kötü ruhla karşı karşıyayız. Ve bir yandan, bir yandan bunlar ortada dururken diğer taraftan gezide bulunanlara "siz devleti yıkmaya kalktınız" diyenlere açıkça hatırlatmak istiyorum.

Tayfun Kahraman partimin üyesidir, benim kardeşimdir, evladı evladımdır. Bakırköy kadında yatan Çiğdem Mater'de, Mine Özer'den de, Can'da, Tayfun'da, Sayın Kavala'da yıllardır orada hepimizin yerine yatmaktadır. Tayfun Kahraman Erdoğan'la görüşmüş. Dışarı çıkan heyetin başıdır.

Gencecik yaşında Erdoğan'a gezide şunu söylemiştir. Demişlerdir ki talepleri sıraladık, kabul edildi arkadaşlar. Topçu kışlası yıkılmayacak. Oradaki ağaçlar kesilmeyecek.

Mahkeme kararı beklenecek, olumsuz da olsa referanduma gidilecek. AKM yıkılmayacak, yerine planlanan AVM yapılmayacak. Gaz bombaları, silah gibi kullanılmamalı. Göz altındaki, ruhsat arkadaşlarımız da, yurttaşlar da serbest bırakılmalıdır.

"TAYFUN KAHRAMAN'IN KESTİRMEDİĞİ AĞAÇLAR ORADA DURUYOR"


Bu taleplerimiz Sayın Başbakan tarafından dinlendi, bu sözler verildi. Artık geziyi boşaltmayı gezi sakinlerinin takdirine sunuyorum diyen Tayfun Kahraman şu anda gezi sayesinde darbe yapmakla suçlanıyor. Oysa Tayfun Kahraman'ın kestirmediği ağaçlar orada duruyor.

Yaptırmadığı kışla ortada yok. AKM yıkıldı ama yerine yenisi AKM yapıldı. AVM yapılmadı. Ve o Tayfun Kahraman devleti yıkmakla suçlanıyor. Hükümet istifa etsin bile dememiş kendi ağzından. Oysa o gün geziye heyet yollayan MHP inanmayan açsın Devlet Bey'e izletsin, unutmuş olabilir. Hükümet istifa sloganlarıyla Gezi Parkı'na yürüyüp hükümetin baskı, eziyet ve zorbalıklarına Taksim Gezi Parkı'ndan gençler iyi bir cevap vermiştir diyen MHP heyetinin birisi meclis başkanvekili, o günkü il başkanı mecliste milletvekili, heyetteki bir milletvekili yolundan sapmadı, İyi Parti'de milletvekili. Hükümet istifa etti diyenler, bu hükümete en iyi cevap budur diyenler ittifak ortağı olacak 12 yıl sonra.

Can ciğer kuzu sarma olunacak, karıştıkları pisliklere polis bile dokunamayacak.

Yerde bıraktıkları cenazeye tweet bile atılmayacak. O gün barışçıl çağrı yapan Tayfun'dan, geziye giden gençlerden, sanatçılardan hesap sorulacak. O sayede istibdat rejiminin kolonları güçlendirilecek. Öyle mi? Size teslim olan, sizden beter olsun korkaklar! Sizden beter olsun!

Bahçeli dün Ekrem Başkanıma 4 sayfa yazmış. Dört sayfa. Bugün sayfalarca hakaret, istifa. Ben Bahçeli'nin söylediği, bana söylediği her şeyi yırtıp atarım.

BAHÇELİ'NİN KONUŞMASINI YIRTIP ATTI


Ama bugün iki şey söylemiş onu tarih önünde cevapsız bırakmam. Bir, 15 Temmuz'dan ders almayanlara sesleniyormuş Sayın Bahçeli.

Yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim. Ateşle oynama merakınız nüksettiyse deneyin ve boyunuzun ölçüsünü alalım. 15 Temmuz akşamı ders almayanlara yüreğiniz yetiyorsa yine çıkın sokağa diyor.

Bakın, birazcık utanmak, kurumsal hafıza hiç olmazsa bir ar olur, bu lafları etmez de unutulsun diye tarihe bırakırsın. 15 Temmuz akşamı hatta 16 Temmuz olmuş saat 2. Bu kardeşiniz meclis kürsüsüne çıkıp da millet yeni bir görev varana kadar ana muhalefetiz.

Seçilmiş parlamentonun arkasında, darbecilerin karşısındayız dedikten saatler sonra Bülent Tezcan, Bülent Tezcan CNN Türk canlı yayınına arkadaki genel kurul salonundan bağlanıp AK Partili Ayşe Keşir'in telefonundan şimdi demokrasiye sahip çıkmanın tankın üstüne çıkmanın, meydanlara çıkmanın zamanıdır dedikten saatler sonra o kürsüden Tekin Bingöl, Levent Gök her birisi ayrı ayrı sokağa çıkın darbeye karşı direnin dedikten saatler sonra 15 Temmuz'da sokaklarda "ders almayanlar çıksın sokağa boyunun ölçüsünü yine alalım" diyen Bahçeli bakın hangi açıklamayı yaptı.

İnanmayan burada oturan bütün basın emekçilerine söylüyorum. An itibariyle MHP'nin internet sitesinde bu bildiri var. Bakın Devlet Bahçeli ne diyor?

"Halkın sokağa daveti, Türk askeri ile muhtemel bir çatışma içine girmesi vahim bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır." Devlet Bahçeli söylüyor.

Bilhassa milliyetçi ülkücü hareketin provokasyon ve ajitasyonlara karşı teyakkuzuyla birlikte sokaklara çıkarak iç savaş şartlarına hizmet etmesi düşünülemeyecektir. Hiçbir dava arkadaşım karanlık sürecin tarafı olmayacaktır."

"SEN Mİ SOKAKTA HESAP SORMUŞTUN"


Ey Sayın Bahçeli! 15 Temmuz akşamı sokaklarda dersinizi verdik diyorsun ya. 15 Temmuz'da FETÖ'ye dersini veren kahramanlara saygıyla önünde eğiliyorum. O iradenin arkasında duran bir tanesi bile darbeci Fettullah'tan medet ummayan, en rahatsız olduğu Erdoğan'a bile darbe yapıldığında demokrasiyi savunan kahraman Cumhuriyet Halk Partililerin yediği yakasına döktüğü senin yediğinden fazladır. Onların yakasına döktüğü senin yediğinden fazladır. Sen mi sokakta hesap sormuştun? Televizyondakiler yakından görmek isterse daha tweet'i silmemişler. Basın mensubu arkadaşlarıma kolaylık olsun. MHP'nin resmi internet sitesinde halkın sokağa daveti, "Türk askeri ile muhtemel bir çatışma içine girmesi vahim bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır"

16 Temmuz gece 2'yi 2 geçiyor arkadaşlar. Kimin kahraman kimin sonradan eklenmiş yandan koltuk değneği olduğunu, kimin o gece durumu hangi taraf güçlüyse o tarafı aldığını görsünler. Bir sözüm daha var ona.

Ben nasıl anlatayım Sayın Bahçeli? 1970'lerin sonlarında Manisa'da bir sağdan, bir soldan vuruyorlardı. MHP'nin İl Başkanı eczacı Cemil Çöllü bir gün eczanesinde vuruldu. Ertesi gün Cemil Çöllü'ye misilleme olarak eczacı Neşe Gülersoy kendi eczanesinde 27 yaşında beyaz gömleğiyle vuruldu, şehit edildi.

Durumunu tespit eden tutanakta beyaz önlüğüyle bankonun arkasında yattığı, elinde bir kalem olduğu ve ekteki metni kaleme almakta olduğu çıktı.

Metin MHP İl Başkanı Cemil Çöllü'nün katledilmesini kınayan bir metin yazıyordu. Sonradan ikisini de vuran silahın aynı silah olduğu ortaya çıktı.

Bu kardeşin Manisa Eczacı Odası başkanı iken başlattığı gelenek halen sürüyor. Bütün Manisalı MHP'liler şahittir. Ölüm yıldönümlerinde birer gün arayla Cemil Çöllü'nün de mezarına, Neşe Gülersoy'un da mezarına çiçeği her sene biz koyarız.

O günlerde olanlar bütün yaşananlar bir yana bu ülke o günlerden ders aldı. Birbirinin gencecik evlatlarını ölüme yollamamayı silaha değil kaleme sarılmayı, kandan şiddetten değil insanlıktan, sevgiden medet ummayı öğrendiler.

Bugün bugün Eczacı Cemil Çöllü de, Eczacı Neşe Gülersoy da, bizim il başkanımız Mete Erdem de yan yana yatarken memleketi ziyarete gittiğim her bayram ve bu bayram sor Türk gün gazetesinin muhabirine bulur ajansdan fotoğraflarını.


"ÜÇÜNÜN DE MEZARINA HER BAYRAM GİDERİM"


Üçünün de mezarına her bayram giderim. Üçünün de mezarına çiçek koyarım. Bu örgüt öyle bir örgüttür. Cumhuriyet Halk Partililer böyle insanlardır. Senin kınından çıkarmadığın kılıç bizim içimize sokamayacağımız bir kötülüktür.

Çık diyor karşıma. Eğer diyor yarım kalan hesaplaşmaya özlemin varsa. Ben o gün 6 yaşındaydım. Bunları biriktirdim. Sen o gün 36 yaşındaydın. İçinde biriktirdiğini bugün dışarı döktün. O gün 6 yaşındaki O gün 6 yaşındaki Özgür Özel seni ve bu kin dolu, nefret dolu aklını, zihnini bu ülkenin başından ittifak ortağından bir kovana kadar da mücadeleye devam edecek.

"ÜMİT ÖZDAĞ'A YAPILAN MUAMELEYİ KENDİME YAPILMIŞ SAYIYORUM"


Hangi görüşte olursa olsun bütün iktidara kafa tutan herkesin davasını haklılıklarını mücadelelerini sahipleneceğiz. Ümit Özdağ'a yapılan muameleyi kendime yapılmış sayıyorum.

Taban tabana zıt bazı görüşlerimiz olsa da Atatürkçüyüm diyen, mücadele edeceğim diyen bu iktidarın karşısındayım diyen Ümit Özdağ'a da Kılıcını çekip bu vatana bağlılık yemini içen teğmenlere de Gezi yüzünden 1000 gündür içeride yatanlara ya da 7 yıldır içeride yatana da.

Sırf partisi seni iktidar seni başkan yaptırmayacağız dedi diye içeri tıktığın genel başkana da İstanbul Barosu'na da 12 yıl önce gitti diye 12 yıl sonra ifadeye çağrılan sanatçılara da bütün benliğimizle Cumhuriyet Halk Partisi olarak sahip çıkacağız.

Geçen hafta Ekrem Başkanla beraber bir toplantıda yargının siyasallaşmasını eleştiren konuşmalar yapıyoruz.

Ekrem Başkan Gençlik Kolları Genel Başkanımız Cem Aydın'ı kastederek Cem benim evladım dedi. İstanbul Başsavcısına seslendi. Evladımla uğraşma dedi, ben buradayım.

Cem bizim evladımız, bütün gençlik kolları bizim evladımız. Evlatla uğraşmak yakışmaz kimseye dedi. Bak dedi sana söz veriyorum.

Biz iktidar olduğumuzda senin evladın da güvende olacak. Çünkü bize yaptıklarınızı size yapmayacağız dedi. Kalktı geldi yanıma oturdu. Gelirken tebrik ettim. Oturunca kolçağın üstündeki elini tuttum. Başkanım dedim kulağına.

Çok iyi oldu, çok iyi dedin. Böyle bir teminat vermeye ihtiyaç var. Bunu tekrarlamalıyız. Aç, yoksul, işsiz sıkıntıda olan Ak Partili. Bir dönem kaydoldum diye bu partiye. Oy verdim diye.

Ak Partili biliniyorum diye. Şimdi oradan kopacakken ya bunların çocuklarına bizimkiler bunları yapıyor. İktidar değişince de benim çocuğumun başına gelir mi der. Bu teminatı verelim. Rövanşist olmayacağımızı, suçu işleyenin kendinden hukuk önünde hesap soracağımızı ama evlatla uğraşmayacağımızı söylemek iyi oldu başkanım dedim.

Ekrem Başkan da sağ ol genel başkanım dedi. Söyleyelim bunu. İhtiyaç var. Bu konuşmadan 10 dakika sonra salonda bir uğultu.

Ekrem Başkan savcıyı ve ailesini tehdit etmek suçundan soruşturma açıldı. Biz bu söyleneni savcının ailesi üzerinden bir ülkede yaklaşan iktidar değişikliğinden sonrasına teminat diye anlatırken buradan bile kendine ailesini araçsallaştırarak, ailesini kullanarak Ankara'dan kendine verilen adalet katliamı giyotinlik görevini sürdüren buna kendi evlatlarını alet eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Ve o konuşmadan dolayı Ekrem Başkan bu cuma günü ifadeye çağrıldı. Buradan ifade etmek isterim ki ifadeye çağrılan Ekrem İmamoğlu değildir.

Demokrasi ve adalet isteyen herkes, eşitlik isteyen herkes, demokrasi isteyen herkes. Ekrem İmamoğlu ki partimizin üyesidir.

"İSTANBUL İTTİFAKI'NDAN OY ALAN İMAMOĞLU'DUR"
İfadeye çağrılan Cumhuriyet Halk Partililerin hepsidir. İfadeye çağrılan İstanbul'u bunlara karşı muhafaza edeceğim, İstanbul'un muhafızıyım diye yola çıkıp İstanbul İttifakından oy alan Ekrem İmamoğlu'dur. İfadeye çağrılan İstanbul İttifakıdır.

İstanbul'daki sosyal demokratların yanında, muhafazakar demokratlar cuma günü ifadeye çağrılmıştır. Milliyetçi demokratlar cuma günü ifadeye çağrılmıştır.

Kürt demokratlar cuma günü ifadeye çağrılmıştır. İstanbul'un tüm demokratları cuma günü ifadeye çağrılmıştır. Ben cuma günü ifadeye çağrılan herkese yüreğinize sağlık, ayağınıza sağlık. Gidin o ifadeyi verin diyorum.

Haksızlıkların, adaletsizliklerin bir tek sebebi var. Artık 22 yıldır girdim ve yendim ezberi bozulmuştur. Artık gözlere uyku girmemekte, 31 Mart akşamı unutulmamakta, anketteki memnuniyet ve oradan yükselen umut dalgası birilerini fena halde korkutmaktadır.

Kimden korktuğunu, neden korktuğunu, onu kimin yenebileceğini o da bilmektedir, biz de bilmekteyiz. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendinden olmayanı düşman hukuku uygulayan, siyasi rakiplerini yargı eliyle dizayn etmeye çalışan kötü ruha karşı, kötülüğe karşı, kötü akla karşı yoksullarla, işsizlerle, emekçilerle, emeklilerle bilhassa Türkiye'nin gelecekten ümidini kesmiş ama 31 Mart akşamı bir seçim daha beklemeye karar vermiş gençleriyle birlikte bu kötülüğe karşı yeni bir başlangıcı yapmanın zamanı gelmiştir. Bunun için tek tek takip ettiniz.

Olağanüstü toplantılarla MYK'yla, meclis grubumuzla, parti meclisimizle, partinin tüm seçilmişleriyle İstanbul'da bir dizi toplantı yaptık.

O toplantılarda oluşan, olgunlaşan fikirleri, isimleri hep umutla birlikte anılan Ekrem Başkanla, Mansur Başkanla konuştuk, değerlendirdik. Artık bir yeni başlangıca bir yeni yol yürüyüşüne yeni bir sürecin tarifine hep birlikte hazır olma noktasında mutabakatımız örgütsel olarak tamdır. Duyduğum en büyük memnuniyetlerden birisi biraz önce ismini de andığım iki demokrasi kahramanının da partim görev verirse, partim bana bir görev verirse diye başlayarak kurdukları onurlu cümlelere yürekten ve hepiniz adına teşekkür ediyorum.

CUMHURBAŞKANI ADAYININ NASIL BELİRLENECEĞİNİ AÇIKLADI


Takvimi başlatıyoruz ve yeni bir çağrı yapıyoruz. Bugün bu kötülüğe karşı, bu vicdansızlığa karşı, bu gözü dönmüş adaletsizliğe, gözü dönmüş güç zehirlenmesine karşı demokrasiyle geldiği koltuğu kötülükle, şiddetle bırakmamak isteyenlere karşı yeni yürüyüşün ilk günüdür.

Bugün başlatacağımız yürüyüşle sandık görevlilerinin teker teker tespitinden, sandıkta bir tane oyu çaldırmamak için daha önceki yerel yönetim tecrübelerimizle, genel seçim tecrübelerimizde aldığımız derslerle, edindiğimiz deneyimlerle sandığı korumaktan, sandığı kurmaktan sonlanma aşamasına geldiğimiz partimizin programını bir iktidar programına dönüştürmekten, bir hükümet programını ilan etmekten bu kötülüğün karşısına dimdik dikilecek Cumhurbaşkanı adayımızı belirlemeye kadar yeni bir sürecin ilk günündeyiz.

Bugün başlıyoruz. Önümüzdeki süreç içinde Şubat, Mart ve Nisan aylarında biraz önce bahsettiğim tüm hazırlıklarımızı tamamlayarak bu kötülüğün karşısına daha önce de dediğimiz gibi 2025 yılında sandık geliyor. Biz hazırız demek için örgütümüzle, sandık görevlilerimizle, propaganda malzemelerimizle ve adayımızla birlikte biz hazırız demek için bugün başlıyoruz. Adayı bir partinin genel başkanı olarak ben değil bir partinin parti meclisi olarak seçilmiş organımız değil. Elbette partinin vereceği önemli kararı tatbik edecek grubun bir mensubu olarak hepimiz. Ama sayıları 1.600.000'e yaklaşan bugün tweet atmaya insanların korktuğu. Bugün mülakatlarda partiye göre işsiz bırakıldığın, diplomanın yok sayıldığı. Sosyal yardımların bile parti aidiyetine göre bakılıp aç bırakıldığın, soğukta bırakıldığın bir süreçte Atatürk'ün partisine kayıtlı 1.600.000 cesur yürekle birlikte. Ben Cumhurbaşkanı adayımı belirlemek istiyorum diyen herkese söylüyorum. Bugün ilk gündür. Resmi açıklama yapılıp günden güne tarih belirlendiğinde o günden sonra artık gelenler oy kullanamayacaklar. Emeklilere, emekçilere, yoksullara ve bilhassa gençlere sesleniyorum. Sizler bundan sonraki Cumhurbaşkanını Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini Cumhuriyetin 2. yüzyılının ilk seçiminde iktidar yapacak Cumhurbaşkanını belirlemeye var mısınız?

Baba ocağına bekliyoruz. Partiye kaydolan herkes Cumhurbaşkanı belirleme seçiminde oy kullanabilecektir. Türkiye'yi davet ediyoruz. Biz biz yola çıkıyoruz. İktidarı değiştirmeye hazır mısınız? Hazır mısınız? Hazır mısınız? Hep birlikte başaracağız. Hep birlikte iktidara yürüyoruz. Bugün başlıyoruz. Yolumuz açık olsun. Sizlere güveniyor, sizlere inanıyorum. Biz başaracağız

Kaynak:Halk TV