Son yıllarda yapılan düzenlemeler arasında, hekimlerin maaşlarından kesintilere neden olabilecek bazı uygulamalar da bulunmaktadır.
Son günlerde sağlık alanında yaşanan gelişmelerden biri, aile hekimlerinin gerçekleştirdiği grev olmuştur. Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi için büyük bir öneme sahip olan aile hekimlerinin grev yapması, bu süreçte tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ancak, böylesine kritik bir hizmetin aksamasının doğru bir yöntem olmadığı açıktır.
Öncelikle, sağlık hizmeti sunumu kesintisiz ve sürdürülebilir olmalıdır. Bu, hem etik bir sorumluluk hem de toplumsal bir zorunluluktur. Vatandaşlarımızın sağlığını tehdit eden salgınlar, kronik hastalıkların kontrolü gibi birçok meselede aile hekimlerinin grevi, özellikle dezavantajlı gruplar üzerinde ciddi sonuçlar doğurabilir. Sağlık hizmetleri aksadığında, bunun bedelini en çok yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalar öder. Bu nedenle, grev kararı alınırken toplumsal sonuçları daha dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.
Hükümetimiz, sağlık sektöründe çalışanların haklarını gözetmeye ve çalışma koşullarını iyileştirmeye yönelik birçok adım atmıştır. Son yıllarda sağlık altyapısına yapılan yatırımlar, hekim maaşlarında yapılan düzenlemeler ve aile sağlığı merkezlerinin güçlendirilmesi gibi reformlar bunun somut örnekleridir. Bu tür reformların devam edeceği birçok kez ifade edilmiştir. Ancak, çözüm için diyalog kanalları açıkken grev gibi bir yönteme başvurulması, hem hizmet sunumunu aksatmakta hem de toplumun aile hekimlerine olan güvenini sarsmaktadır.
Son yıllarda yapılan düzenlemeler arasında, hekimlerin maaşlarından kesintilere neden olabilecek bazı uygulamalar da bulunmaktadır. Örneğin, hekimlerin gereksiz ilaç yazımı gibi durumlarla ilgili uyarılar ve düzenlemeler, sağlık hizmetlerinin verimliliğini ve kalitesini artırma amacı güdebilir. Antibiyotik, ağrı kesici gibi ilaçların gereksiz kullanımı önlenmeye çalışılarak, hem hastaların güvenliği sağlanmakta hem de sağlık sisteminin sürdürülebilirliği desteklenmektedir. Bunun yanında, hastaların aile hekimlerine düzenli başvurmaları, sağlık takibinin sürekliliğini ve hastane yükünün azaltılmasını sağlayabilir. Ancak, bu uygulamaların etkileri ve hekimlerin üzerindeki baskılar, dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli ve sağlık çalışanlarının da gözlemleri dikkate alınmalıdır.
Bir diğer önemli konu ise, sağlıkta şiddet sorunudur. Sağlık çalışanlarının güvenliği, hem çalışma motivasyonunu artırmak hem de kaliteli hizmet sunumunu sağlamak için hayati öneme sahiptir. Hükümetin bu konuda daha fazla önlem alması ve sağlık çalışanlarının güvende olduğuna dair bir güven ortamı oluşturması gereklidir. Sağlıkta şiddeti önleyici tedbirler ve eğitimler, hekimlerin daha güvenli bir ortamda çalışmalarını sağlayacak ve sağlık hizmetlerinin aksaksız devam etmesine katkıda bulunacaktır.
Ayrıca, sağlık çalışanlarının taleplerini dile getirme hakkı elbette meşrudur. Ancak bu hak, hizmetin aksatılması pahasına kullanılmamalıdır. Hekimlik mesleği, yalnızca teknik bilgi gerektiren bir alan değil, aynı zamanda insanlığa hizmet etme misyonunu barındırır. Bu misyon, toplum sağlığını korumayı öncelikli bir görev olarak kabul eder. Dolayısıyla, grev kararı bu misyonla çelişmektedir.
Hükümetimizin sağlık çalışanlarına yönelik iyileştirme politikaları kararlılıkla devam edecektir. Bununla birlikte, tüm tarafların çözüm arayışında yapıcı bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Sağlık sistemi, ancak karşılıklı anlayış ve iş birliği ile daha iyi bir noktaya taşınabilir. Hekimlerimizin taleplerini anlamak ve çözümler üretmek kadar, onların da toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesi önemlidir.
Sonuç olarak, aile hekimlerinin grevi, çözüm odaklı bir yöntem olmaktan uzaktır. Bu süreçte tüm tarafların sağduyulu bir yaklaşım benimseyerek, halkın sağlığını önceleyen bir tavır sergilemesi gerekmektedir. Sağlık, ertelenemez ve aksatılamaz bir hizmettir. Bu nedenle, grev gibi yöntemlerden kaçınılmalı, diyalog ve uzlaşma ön planda tutulmalıdır.
Son olarak Yüce Atatürk'ün bir sözü ile kısa bir örnekleme yapmak isterim.
10 Kasım 1938 de Atatürk’ü ölüme götüren hastalık süreci 1937 yılında başlamıştı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü vardır:
"Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz"
Hastalığın ilerlediği son dönemde, yine paşanın müsaadesiyle yurt dışından da sahasında uzman doktorlar getirtilmiş Türk doktorlarla birlikte tedavi de yer almışlardır; lakin Mustafa Kemal Atatürk tercihini Türk doktorlardan yana kullanmıştır.
Hekimliğin yanında milli duygularla donanmış Türk hekimi, mesleği gereği yaşamı ön planda tutmanın yanında, yeri geldiğinde ölmesini de bilendir şiarıyla savaşta cephede her koşulda insanlığa faydası olunmasını ifade etmiştir.
Bugün görüyoruz ki bu ruh, sanırım yerini manevi ve milli duyguların önünde maddi ve beşeri duygulara bırakmış bir sağlık ordusu doktorları oluşmaktadır.
Doktorlarımız göreviyle kutsal mesleklerinde başarılar diliyor, devletin tüm eksiklerini gidereceğine inanıyorum.
Sağlıcakla Kalın.
07 Aralık 2024
Şeyda Gökten