Ortadoğu’nun kalbinde, medeniyetlerin beşiği Şam… Kadim şehir, yıllardır savaşın, yıkımın ve gözyaşının gölgesinde.

ŞAM’DAKİ ZİYARET: TARİHİN GÖLGESİNDE BİR DİPLOMASİ HAMLESİ

Ortadoğu’nun kalbinde, medeniyetlerin beşiği Şam… Kadim şehir, yıllardır savaşın, yıkımın ve gözyaşının gölgesinde. Bugünse Türkiye’nin üç önemli ismi—Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın—bu tarihî topraklarda.

Bu ziyaretin anlamı büyük. Suriye iç savaşının patlak verdiği 2011’den bu yana Ankara-Şam hattında soğuk rüzgarlar esti. Milyonlarca Suriyeli, vatanlarını terk etmek zorunda kaldı. Türkiye, hem insani hem stratejik olarak bu krizin tam merkezinde yer aldı. Ancak bugün, Suriye’nin başkentinde yapılan görüşmeler, belki de yeni bir dönemin kapısını aralayacak.

Peki, bu ziyaret ne anlama geliyor?

Şam’a Giden Yol: Diplomasi mi, Yeni Bir Denge mi?

Öncelikle şunu kabul edelim: Ortadoğu’da her diplomatik adımın satranç tahtasındaki bir karşılığı vardır. Bu ziyaret de öyle. Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından Suriye’deki gelişmeler kritik önemde. PKK/YPG’nin Suriye’deki varlığı, göç meselesi ve bölgedeki İran-Rusya etkisi, Ankara’nın Şam’la ilişkilerinde yeni bir hesap yapmasını gerektiriyor.

Birkaç yıl öncesine kadar Esed rejimi ile diyalog neredeyse imkânsız görünüyordu. Ancak bölgesel dengeler değişti. Arap dünyası, Suriye’yi yeniden kucaklamaya başladı. Rusya ve İran, Şam üzerindeki etkilerini derinleştirirken, Batı ülkeleri sahada daha pasif bir konuma çekildi. Türkiye’nin bu tabloda etkin bir aktör olarak varlık göstermesi kaçınılmazdı.

Göç, Terör ve Güvenlik: Masadaki Kritik Konular

Türkiye’nin öncelikli gündemi, Suriye’deki istikrarsızlığın doğrudan ülkemize yansıyan sonuçları… Milyonlarca Suriyelinin geri dönüşü için güvenli bölgelerin oluşturulması, terör koridoru tehlikesinin bertaraf edilmesi ve sınır güvenliğinin sağlanması, bu görüşmelerin temelini oluşturuyor.

Ancak unutmamak gerekir ki Şam yönetimi de kendi denklemine göre hareket ediyor. Esed rejimi, Türkiye’yi "işgalci güç" olarak tanımlamaktan vazgeçmiş değil. Öte yandan, rejimin kendi topraklarında tam kontrol sağlayamaması, İran ve Rusya’nın etkin olduğu bölgelerde Türkiye’nin de nüfuzunu artırma fırsatı doğuruyor.

Mazlum Halkın Umudu Olabilecek mi?

Bu ziyaret, yalnızca devletlerin çıkarları açısından değil, yıllardır savaşın yükünü taşıyan mazlum halk için de kritik önemde. Halep’ten İdlib’e, Rakka’dan Deyrizor’a kadar Suriye halkı, yıllardır en temel insani haklarından mahrum.

Eğer bu temaslar, yeni bir sayfanın açılmasını sağlayacaksa, bu sayfa barış, güvenlik ve adaletle yazılmalı. Bölgesel rekabetin gölgesinde, masumların kaderi unutulmamalı. Türkiye’nin bu süreçte izleyeceği diplomasi, hem insani hem stratejik açıdan tarihî bir rol oynayacak.

Şam’a atılan bu adım, bir dönüm noktası olabilir mi? Bunu zaman gösterecek. Ama unutmamamız gereken şu: Ortadoğu’da barış ancak adaletle inşa edilebilir. Türkiye’nin attığı her adım, sadece siyasi hesaplarla değil, insani sorumluluk bilinciyle de şekillenmeli. Çünkü bu coğrafyada en büyük zafer, zulmü sona erdirebilmektir.

18 Mart 2025

Şeyda Gökten