Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın m. 48/1 hükmünde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu belirtilmiştir. Aynı şekilde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 12’nci maddesinde de tarafların bir sözleşmenin içeriğini kanunla belirtilen sınırlar içerisinde özgürce belirleyebilecekleri hükme bağlanmıştır. Her iki hüküm de ülkemizde sözleşmelerin kanunların çizdiği sınırlar içerisinde tarafların serbest iradesiyle yapılabileceğini söylemektedir. Bu bağlamda sözleşmelerin içeriğinde yer alan ücretin, bedelin tespiti de aynı serbesti sınırları çerçevesinde tespit edilmektedir. Çeşitli alanlarda aslında, serbest şekilde belirlenen ücretin tespit edilmesi noktasında devletin doğrudan müdahil olabildiğini görmekteyiz. Mesela, asgari ücretin tespit edilmesi, zorunlu sigortalarda primlerin belirlenmesi gibi toplumun faydasına olan konularda devletin fiyatlara müdahale etmesi söz konusudur. Bunun yanı sıra ürünlerin fiyatlarının sağlıklı olmayan şekilde artışına karşı gerek tüketicinin korunması gerek haksız rekabet gerek rekabetin korunması ile ilgili özel mevzuatta yer alan çeşitli önlemler alınmıştır. Yakın zamanda fiyat artışlarına karşı bahse konu mevzuattan kaynaklanan önlemlerin uygulandığını hep birlikte gördük.

****

Günümüzde de ülke ekonomisinin içerisinde bulunduğu enflasyonist ortamda konut fiyatlarının ve buna bağlı olarak kiraların ciddi şekilde arttığına şahit olduk. Öncelikle bir kimsenin arsasını, evini hangi bedelden satacağına kendisi karar verecektir. Teklif edilen fiyata alıcı çıkması halinde sözleşme kurulur ve tapudaki devir ile mülkiyet devredilir. Ev fiyatlarının yükselmesine paralel olarak kiraların da artması kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu konuda gerek Adalet Bakanlığı’nın gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığının alınabilecek önlemler üzerinde çalıştıklarını bizzat sayın Bakanların açıklamalarından takip ediyoruz. Konuyla ilgili ne şekilde önlem alınacağını merakla bekliyoruz.

****

01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun kira sözleşmesine ilişkin kısmı incelendiğinde, daha ziyade kiracı lehine hükümlerin yer aldığı görülmektedir. Mesela konut ve çatılı işyeri kira sözleşmelerinin süresinin bir yıllık dahi yapılsa 10 yıla kadar uzaması, kira artışının bir yıl önceki tüketici fiyat endeksini aşamaması, ev sahibinin kendisinin veya yakınının kullanacağı gerekçesiyle kiracıyı çıkarması halinde evi 3 yıl boyunca başkasına kiraya verememesi gibi önlemler daha ziyade kiracıyı korumaktadır. Dolayısıyla bu süreçte kira sözleşmesi devam eden kiracılar daha az etkilenirken kiralık ev arayanların daha büyük sıkıntı çektikleri gözlemlenmektedir. Gerçi mevcut kira sözleşmelerinde de kira artışı sebebiyle 2022 yılında açılan dava sayısında büyük artış olduğu açıklanmıştır. Bu nedenle kira davalarında zorunlu arabuluculuk uygulamasının getirilmesinin planlandığı bizzat Adalet Bakanı tarafından açıklanmıştır. Ancak bunların pansuman tedaviler olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

****

Bunların yanı sıra, kira artışlarına tavan konulması, kira artış oranının sınırlanması yasalarla yapılabilir. Ülkemizde de daha önce denenen bu tür yöntemlerin sağlıklı sonuçlar doğurmadığı, serbest piyasadaki fiyatların kurallarla baskılanmasının daha sonra patlayan su borusu misali daha büyük zarara yol açtığı bilinmektedir. Öncelikle ülkemizdeki enflasyonun yüksek oranda seyretmesinin, Türk Lirası’nın alım gücünün zayıflamasının tüm fiyatlarda olduğu gibi kira bedellerinin ve konut fiyatlarının artışını da tetiklediği aşikardır. Ayrıca yabancı yatırımcının da konut alması ve vatandaşlık verilmesi talebi artırmaktadır.

****

Bu ortamda fırsatçılık yapan, elindeki imkanları haksız kazanç sağlamak için kullananların yukarıda sayılan mevzuat çerçevesinde devletin müdahalesi ile karşılaşmaları kaçınılmazdır. Bu noktada devletin fırsatçılara etkin müdahalesi, yapanın yanına kar kalıyor algının yıkılması açısından da çok önemlidir.

****

Son tahlilde, ekonomideki sıkıntılar giderilmeden piyasadaki fiyatların sağlam bir zemine oturması, hukuk kurallarıyla fiyat artışının önüne geçilmesi pek mümkün olamayacaktır.

05 Haziran 2022

Prof. Dr. Mehmet Özdamar