Ülkemizde 1999-2002 yılları arasında yaşanan ekonomik krizin ortasında bankacılık sektörü bulunmaktaydı. Hatırlanacağı üzere o dönemde iş insanları kendilerine özel banka kurmuş ve kendi şirketlerine uygun şartlarda ve rahatlıkla kredi kullanmaktaydılar.
Ancak deniz bitip acı gerçeklerle karşılaşınca bankacılık sektöründe başlayan tsunami tüm ülke ekonomisini darmadağın etmişti. O dönemde bankalardaki mevduatların tamamı devlet garantisi altındaydı. Ancak el konulan bankaların yurt dışında off-shore banka kurmaları ve yurt içindeki mevduatları yurt dışına göndermeleri sebebiyle hesap sahiplerinin devlet garantisinden yararlanamamaları sonucu doğmuştur. Bunun üzerine gerek el konulan bankalara gerek TMSF’ye karşı çok sayıda dava açılmıştır. Konuyu o dönem inceleyen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, davaların yanlış muhataba karşı açıldığını, yurt dışındaki bankalara açılması gerektiğini söyleyerek ilk derece mahkeme kararlarını bozmuştur. Sonrasında doğru yere açılan davalarda da zamanaşımı iddiaları ileri sürülmüştür. Nihayet 2021 yılında aynı Yargıtay Dairesinde görüş değişikliği gündeme gelmiş ve mesele nihai karar mercii olan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun önüne getirilmiştir.
Uluslararası bankacılık literatüründe off-shore banking olarak anılan sistem, ülkemizde kıyı bankacılığı olarak kullanılmaktadır. Off-shore bankacılığı, serbest bölgelerde faaliyet gösteren, ulusal bankacılık sisteminin dışında kalan, faiz ve diğer konulardaki sınırlamalara büyük oranda tabi olmayan, vergi ve denetim kolaylıkları tanınan, müşteri hizmetlerinde dinamizm ve esneklik sağlayan, bankacılık lisansının alındığı ülke vatandaşlarına kapalı olan özel bir bankacılık türüdür. Bankacılık sektöründe yaşanan kriz döneminde, bankalara el konulmasından sonra bankaların aynı hissedar yapısıyla yurt dışında özellikle Bahama Adaları, Virjin Adaları, KKTC gibi yerlerde off-shore bankalarının kurulduğu ve yurt içindeki mevduatların buraya gönderildiği anlaşılmıştır. Parası yurt dışındaki bankalarda yer alan yatırımcıların zararlarını karşılayabilmek için el konan bankalara/TMSF’ye karşı açılacak davalarda zamanaşımı ile ilgili tartışmalar yaşanmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 2021/7 Esas, 2022/2 sayılı ve 22.04.2022 tarihli kararın gerekçeli hali, 08.10.2022 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Söz konusu kararda mevduatın off-shore bankalara gönderildiği andan itibaren, davanın tabi olduğu Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan genel zamanaşımı olan 10 yıllık sürenin işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir. Bu kabulün, parası yurt içindeki bankalardan off-shore bankalara gönderilmiş olan kişilerin davalarının zamanaşımı sebebiyle reddedilmesi sonucunu doğuracaktır.
Esasen kararın hukuki alt yapısına yönelik itirazların olduğu muhalefet şerhinde, söz konusu mevduat sahiplerinin daha önce verilen kararlar sebebiyle ikinci kez mağduriyet yaşayacakları belirtilmiştir.
Bununla birlikte çoğunluk görüşü, söz konusu taleplerin 10 yıllık zamanaşımı süresinde açılmadıkları yönünde içtihatta bulunmuş ve sonuç olarak el konulan bankalara/TMSF’ye açılan davaların zamanaşımı sebebiyle reddedilmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
26 Ekim 2022
Prof. Dr. Mehmet Özdamar