Önce maddi olarak odanın havasını ve kendini temizle. Bunda taviz yok. Hem odanın havası temiz olmalı hem de sen temiz olmalısın.
Ramazan geldi hoş geldi!
Dikkatli yaşamak lazım.
Hem maddi hem manevi dikkatli yaşamak lazım.
Ramazanı fırsat bilip tasavvuf erbabının dediği gibi yapmak lazım;
Kıllet-i kelam (Kelimeden kıs)
Kıllet-i taam (Yemekten kıs)
Kıllet-i menam (Uykundan kıs)
Biz zaten ne demiştik bir önceki yazımızda?
Lokmadan kıs, harekete yatırım yap.
Şimdi devam edelim!
İşi ciddiye al!
Uyku için çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Yatak odasına işini, gücünü, derdini, tasanı, telefonunu, tabletini, bilgisayarını götürme. Problemlerini yatak odasının kapısından içeri sokma. Hemen kapı dışında bir kutu bulundur, ne kadar derdin tasan varsa (tablet, telefon, bilgisayar dâhil) o kutunun içine koy. Sakın içeri alma. İşini, gücünü de dışarıda bırak. Bir de temiz hava önemlidir yatak odasında.
Temiz hava,
Güzel koku
Ve yâr!
Temiz havayı iki türlü algıla!
Maddi temizlik ve manevi temizlik.
Önce maddi olarak odanın havasını ve kendini temizle. Bunda taviz yok. Hem odanın havası temiz olmalı hem de sen temiz olmalısın. Ve yine hem odanı hem de kalbini manevi olarak temizlemelisin. Nasıl mı?
Eh, lafın tamamı aptala söylenir!
Dua, ibadet, yakarış ve arınma.
Dediklerimi yap artık, bahane üretip durma!
Yap da nasıl yaparsan yap.
Unutma, vicdan çok adil bir hâkimdir.
Yastığa başını koyduğunda içini bir şeyler kemiriyorsa, kalk ve o kemirilme işini hallet.
Yok, eğer yastığa başını koyduğunda gönül rahatlığı içinde gözlerini kapatabiliyorsan, değme keyfine o zaman.
Ruh sağlığı meselesine gelince; o da kolay!
Önce inkâr et!
Neyi mi?
Tanrıyı!
Dur kızma hemen.
Zaten inandığımız din de öyle diyerek başlamıyor mu?
La ilahe!
İlah yoktur! Tanrı yoktur!
Ne demek bu?
Allah’tan başka ilah yoktur! Diğer bilerek ya da bilmeyerek tapındıklarınızın hepsi fasa fiso…
Tek olan, bir olan ve yegâne olan O (c.c)’dur.
O’nun (c.c) haricinde inanacağınız ve tapınacağınız bir ilah yoktur.
Sadece Allah vardır.
Başka ilah yoktur.
O halde kalbinde ve zihnindeki tüm tanrıcıkları sil…
Yani parayı, pulu, kadını, makamı, malı, mülkü, altını, gümüşü, arabayı, evi, villayı, sarayı, hanı, hamamı… aklına ne geliyorsa hepsine (lâ) de… inkar et ve sadece Allah’a inan.
Sadece ve sadece Allah’a…
Sakın öyle kuru kuruya, “Ben zaten Allah’a inanıyorum!” deme.
Allah’a gerçekten inan! Sahiden inan!
Aklındaki, kalbindeki, zihnindeki tüm tanrıları reddet.
Bir ve tek olan Allah’a önce inan!
Sonra O’na (c.c) güven! Bak şu kâinatın tamamı O’na ait ve O’nun hükmü altında. O’nun dileğinin ve iradesinin dışında bir yaprak bile kımıldamaz. Gel sen Allah’a güven ve O’na daya sırtını, zira O’ndan başka güvenecek kimse yok.
Herkes, dayandığı zata göre kuvvet kazandığına göre, Allah’a dayanan insan sonsuz güç kazanmış olmaz mı? Olur tabi ki! Benimki de soru mu yani!
Unutma, hayat kimin neye ihtiyacı varsa onu çıkarır karşısına. Ben demiyorum bunu. Koskoca Mevlana söylüyor;
“Dert nerede ise deva oraya gider. Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider. Soru nerede ise cevap oraya gönderilir. Gemi nerede ise su oradadır. Suyu bulmak istiyorsan susuzluğu elde et ki, sular fışkırmaya başlasın.”
“Bazen fakirlik ihtiyaçtır, bazen hastalık, bazen de huzursuzluk. Kimin neye ihtiyacı varsa o olmaktadır.”
Bizler sıradan, küçük insanlarız! Haşa! Ne Peygamberiz ne de büyük veli zatlar. Ne kutup ne aktab! Ama şunu unutma, bizler de çok özeliz. Bizleri yaratan Zât (c.c.) çok özel çünkü. Bizleri yaratan Zât’la (c.c.), Peygamberleri, veli zâtları, kutupları yaratan Zât (c.c.) aynı.
İsteklerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı, dertlerimizi, çıkmazlarımızı, beklentilerimizi, dualarımızı Rabb’imizin mutlak kudretine emanet ederek, bize ne imkânlar sunacağını ve hangi çıkmazlardan, imkânsızlıklardan kurtaracağını görmeliyiz. Daha önce de söyledim. Yaz artık şunu kafana;
“Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Arif an’ı seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.”
Şu seyreyleme işini bir becerebilsen, pek çok problem çözülecek! Seyreyle Hoca, seyreyle. Ruh sağlığını korumak istiyorsan, yaşadıkların ve yaşayacaklarınla ilgili hiç bir zaman telaşa kapılma.
Sen Din Psikolojisi ve Klinik Psikoloji alanlarında doktora yapmış bir adamsın. Bilmez misin ki başına ne sıkıntı, dert, hastalık gelirse gelsin, onlar Allah tarafından vazifelendirildiği için gelir, görevini yapar, görevi bittiği an da yok olup gitmek zorunda kalır. Hem bir de şöyle düşün, başına gelenler Sevgili’nin (c.c.) gönderdiği misafirlerdir. Sevgili’nin (c.c.) hatırına başına gelenlere sabretmeli değil mi insan?
Ne demiştik hatırla;
“Sabret, şükret ve seyret”, “Eğer sabredersen kaderde olan olur ve sen sevaba girersin; eğer şikâyet edersen yine kaderde olan olur, ama sen günaha girersin.”
Ben söylemiyorum, bunu Allah Resulünün damadı, ilmin kapısı Hz. Ali söylüyor.
Ruh sağlığını korumak demek, huzurlu yaşamın ta kendisi demek aynı zamanda. Ruh sağlığını koruyamayan birisi huzurlu yaşayamaz. Unutma;
“Es-sabrumiftahu’l-feracive’s-surur”, yani sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır.
Tabi ki huzurlu yaşa deyince huzurlu yaşanmıyor. Bunun için çabalamak lazım. Bir şeyler yapmak yani sık sık, hemen her fırsatta iyilik yapmak lazım.
Kime mi?
Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma, Oya, Pelinsu,Uzay, Uraz, Mert, Poyraz,... ayırmadan iyiliğe ihtiyacı olan herkese.
Devamı birkaç gün sonra…
Vesselam!..
8 Mart 2025
Dr. Mahmut Açık