Herkesin bir hikayesi var. Kiminin anlata anlata bitiremediği, kiminin içine atıp söyleyemediği.
Gözlerini yumarak "ben onu çok sevdim" derken yaydığı elektriği alabiliyordum.
Şarkıların, melodilerin arasında kalmış, notaların yüreğine hançer gibi battığı bir aşktan çıkmıştı. 

****
Gönlü yorgundu, zihni bulanıktı... 
Ruhu daralıyordu, onu çok özlediği her halinden belliydi. Bazen onu anlatırken kollarını kavuşturup elleriyle omuzlarını sıvazlamasından bedeninin özlemden titrediğini de görebiliyordum..
Müzikle dolu günlerde, müziğe ve birbirlerine gönül vermişlerin aynı ortamda soluk alıp verdikleri,  melodilerin arasında kısa sürede çok şey yaşanan  aşkların tadı da bir başkaydı.

****
Yüreğinde bir enkaz vardı ama ara ara o enkazın altında kalan birinin yıkık dökük molozların arasından çıkıp yaşam belirtisi veren  salladığı eli gibi,  dilinden dökülen sözcüklerle kırık kalbinin o içindeki aşk ateşinin hala sönmediğini de hissettiriyordu.

****
Ortamda çalan Muhayyerkürdi şarkının nağmeleri arasında  anlatırken hızını alamıyordu. " Ben onunla çok mutluydum, çok sevdim anlıyor musun?" diye sürekli vurgular yapıyordu.. Anlatmaya devam ediyordu... Onun için neler yapmıştı..Dizlerinde yatarken ona çaldığı enstrümanından dökülen nağmelerin büyüsünde kalmıştı... 
Zeytinyağlı dolmaların, içli köftelerin nasıl içine aşk katılarak yapıldığını dinlerken, daha tarif devam ederken, yemeğin tadını bile aldığımı hissediyordum.

****
Saçlarına artık toka takmıyordu.
Sebebini sorduğumda dinlerken sarsıldığımı hissettim..
Tokayı bileklik yapmıştı, onun parfümünü sıkmış, o bilekliğini hiç çıkarmadığını ve geri vermediğini söylerken, yüreğinin de adeta yarılıp lav kusan bir yanardağ misali aktığını hissettim..
Vücut dilini aslında öyle  güzel kullanıyordu ama farkında değildi. Saçlarını artık tokası olmadığı için doğal haliyle tokasız topuz yapıyordu. Gülümserken, bunu anlatırken gözlerinin içi nemli nemliydi, dudaklarının kenarından salya değil ama o tokadan bileklik yapıp bileğine takan adamın adı süzülüyordu.
Sonra o yaşadığı kabusu anlattı. Kabus dediği, elinin ayağının kilitlendiği, nutkunun tutulduğu, hatta sendeleyip ayaklarının bağının çözüldüğü anı anlattı, anlatmıyor yeniden yaşıyordu.
Onun kalbine giden yolun midesinden geçtiğine inandığı için, kadınsı duygularla yemek yaptığı mutfakta kendini şef, onun yüreğinde kraliçe sandığı,  saçlarını hapsetmekle görevli tokasının, onun kolunda bileklik olduğunu görünce  dünyanın en mutlu kadını olduğunu sanan kahramanım... Yolda bir akşamüstü geçerken yanında bir başka kadınla otomobilin içinde onu görmüştü..

****
"Artık beni sevmiyor galiba" derken, mahzunluğu oyuncağı elinden alınmış bir küçük kız edasındaydı..
Yüreği pır pır eden bir kelebek gibiydi.. 
Çarpıyordu ama içi içini de yiyordu.
Başka birinin varlığını duymamış bizzat gözleriyle görmüştü. Kelebeğin bir günlük ömrü gibi, bu aşkta bir gün gibi yaşanmış ve bitmişti...

****
Şarkılar tesellisi, enstrümanı dertdaşı ve hatta güvendiği arka-taşıydı bundan sonra....
Müziğin büyüsüne kendini kaptıracak, onu hatırlatan her nihavent şarkıda " Ah bu şarkıların gözü kör olsun" diyecekti...

****
Yüreğiyle hesabı ne zaman keser, onu ben bile bilmiyorum.
"Gözler kalbin aynasıdır, yalan nedir bilmez onlar, siyah, mavi, yeşil olsun, aşkı inkar etmez onlar"  diye nakaratı olan şarkının esası gibi bizimkinin de gözleri yalan söylemiyordu..

Sen nerden biliyorsun? Demeyin sakın... Gönül telleri hep akortlu, hep gönül teli titreyen biriyim ben, hemen anlarım.


03 Eylül 2022
Mustafa Temiz