Benim gibi vurdulu kırdılı, aksiyonu bol, mafyalı, silahlı, kahramanın üzerindeki kıyafetin asla buruşmadığı dizileri seviyorsanız Show TV’nin en yenisi Sipahi tam size göre. Sulu zırlak, entrikalı aşklı meşkli hikâyeleri sevmiyorum; sağlam ve akıcı bir senaryo, güçlü bir oyuncu kadrosu olmalı, bir sonraki sahne tahmin edilememeli, işte bu sebeplerle Sipahi için, dört dörtlük bir seyirlik diyebilirim.
İlk bölümü geçtiğimiz gün yayımlanan Sipahi’yi heyecanla beklememin bir nedeni elbette konusu ama önemli diğer nedeni yapımcısı, sevgili dostum Mehmet Canpolat’ın sektöre yeniden ve büyük bir başarıyla dönmesiydi.
Birinci bölümler zordur, hikâyeyi basitçe, seyirciyi yormadan anlatmanız gerekir, kahramanları tanıtmanız ve bir an önce sevdirmeniz gerekir, merak uyandırmanız gerekir; bu gerek şartların hepsi mevcuttu Sipahi’de.
Zor bir işe kalkışılmış besbelli, büyük bütçeli, kalabalık kadrolu, bol mekânlı bir iş, beğenildiği de aldığı ilk gün reytinginden belli.
Önce dizide sevdiğim noktaları yazacağım, eleştirilerimi de ekleyeceğim benden beklenildiği üzere.
Dedim ya ‘kahramanlı’ dizileri, filmleri pek severim. Dünyanın her yerinde vardır bu tarz hikâyeler, nasıl aşk filmleri birbirine benziyorsa, kahramanın her tür zorluğun güçlüğün üstesinden geldiği, silah kullanmaktan uçak kullanmaya, at binmekten teknolojik aletlere olan hâkimiyetine bin bir meziyetinin sergilendiği, ilk bölümde olduğu üzere bembeyaz kıyafetle onlarca kişiyi öldürüp üstünün başının kirlenmediği, kan revan içinde kalmadığı diziler de birbirine benzer.
Bizim TV eleştirmenleri ABD yapımı dizileri/filmleri yere göğe koyamaz mesela ama sıra kendi kahramanlık hikâyelerimize geldiğinde, “nasıl oluyor da oluyor” diye başlarlar eleştiri yağmuruna. O nasıl bir hikâyeyse, bu da öyle; anlamayacak ne var. Korkut Ali’yi canlandıran Kaan Yıldırım, adını söylerken (James Bond’u anımsattı bana) önce soyadını sonra adını söyleyen karakter Yıldırım Bozok’a hayat veren Kerem Alışık ve tüm kadro alkışı hak ediyor.
Sipahi tek bir kelime ama anlamı bakımından herkesi bir yere sürüklemiştir eminim, ülkeyi savaş sırasında savunan, savaş yokken düzeni sağlayan atlı asker, Osmanlı’nın belkemiklerindendi kuşkusuz. Bizim hikâyede, savunma teşkilatının bir bölümünün adı anladığım kadarıyla.
Dizinin sosyal medyada karşılık gördüğünü takip ettim, kimileri alkışlarken kimileri de “çakma Teşkilat” vs diyordu. Oysa bu tarz yapımların ağa babası Kurtlar Vadisi’nin patronlarından Mehmet Canpolat. Yani bir taklit varsa, o da sonradan gelen işlerdir, haberiniz olsun.
Senarist Ali Doğançay önemli bir isim, Poyraz Karayel’den beri, o tatta bir iş bekliyordum zaten kendisinden, en zor koltukta oturanlardan biri yönetmen Hakan İnan, Kurt Seyit’le tanımıştım kendisini, eminim kamera arkası ekip böyle işinin ehli isimlerden oluşmakta.
Gelelim ııhhh olmamış diyeceğim noktalara; acaba kan göstermemek için özellikle mi çaba harcanıyor, ondan emin olamadım zira otomatik silahlarla taranan karı kocanın üstünde bir damla kan yoktu.
Mesela, araba havaya uçuruldu ama binanın camları sapasağlamdı.
Mesela, kadın karakterimiz eve dönerken yine boş valiz taşıyordu. Kız kardeşiyle diyalogları da içime sinmedi.
Color grading sorunlu gibi, hızla geçilen sahneler çok fazlaydı, takip sahneleri fazla uzundu, istihbaratta çalışan herkesin şahane Boğaz manzaralı evi vardı mesela, böyle midir gerçekte de? Çok mu kazanıyorlar diye düşündüm bir an için.
Şimdi ben yapımcı olsam, bu yazılan eleştirileri okusam, “Gel arkadaş sen yaz, sen çek de görelim böyle bir diziyi” derdim…
Ama ben yapımcı olsam, “Aa1 ne güzel, diziyi izlemiş bu köşe yazarı, beğenmiş ve göklere çıkartmış” da diyebilirdim.
Hata insana mahsus, o kadarı kadı kızında da olur, teknik hata var diye kimse diyalogları, anlatılanı görmezden gelemez elbette; ülke millet bayrak sevgisi aşılanan işten zarar gelmez ayrıca.
Bence eleştiri oklarını başka içeriklere çevirmek lazım. Aksiyonları rahat bırakın, bakın benim gibi ziyadesiyle zevk alanlar var.
15 Aralık 2022
Elif Aktuğ