Suriye PKK terör Örgütünün en büyük hamisi ve bebek katili Abdullan Öcalan’ ın ikametgahı idi.

Suriye PKK terör Örgütünün en büyük hamisi ve bebek katili Abdullan Öcalan’ ın ikametgahı idi. Ak Parti döneminde geçmiş unutuldu ve Suriye ile kanka olduk. Ortak bakanlar kurulu toplantıları, serbest ticaret anlaşmaları, Fenerbahçe’ nin Halep Stadyumunun açılışına gitmesi, Katil Sayın Esed ile birlikte Bodrum Rixos’ taki özel adacıkta ve teknede tatil, stratejik askeri iş birliği anlaşmaları daha neler neler. Bir tek Tek Millet iki Devlet demediğimiz, sınırımızı kaldırmadığımız kaldı. Sonra bize denildi ki Suriye sınırında çok verimli topraklar var ve buralar tarıma açılmalı. Açalım o zaman, açamayız milyon tane mayın var. Dedik ki kardeşler arasında mayın olmaz sınırımızı tertemiz yapalım. Açtık ihaleyi İsrail’ li firma kazandı ve kardeşler arasındaki tüm mayınlar temizlendi. Şimdi de İran sınırımızın mayınlardan temizlenmesi gündemde. Sonra BOP işledi ve Stratejik Derin Yanılgı Esed’ e tavsiyelerde bulundu. Demokratikleş, Sivil Toplumu yarat, insan haklarına özen göster, yoksa ülkende halk ayaklanacak yapma etme felan filan. Esad yavaş yavaş Esed olmaya başlamıştı bile. Oysa Bodrum’ un eşsiz mavisine Esed ile kulaç atarken, Esed Suriye sınırımızdaki Kürtleri hala insan, vatandaş kabul etmiyor kimlik bile vermiyordu. Yani Esed ve Suriye aynı idi, değişmemişti. Sonra ise olanlar oldu. Biz çok büyük bir hata yaparak CİA ve MOSSAD güdümündeki Özgür Suriye Ordusunu eğittik, donattık, destekledik, tedavi ve finanse ettik. Yani temel anlamda Suriye’ nin yıllarca PKK’ ya yaptığının aynısını biz de Suriye’ ye yaptık. İş öyle bir noktaya geldi ki ülkemizin güvenliği sağlamak ve terör koridorunu kırıp Kürt devleti kurulmasını engellemek için Türk Ordusu Suriye’ ye binlerce asker ve milyarlarca liralık mühimmat ile girmek zorunda kaldı. Yüzlerce şehir verdik ve vermeye devam ediyoruz. CİA ve MOSSAD’ ın çok büyük bir oyununa gelmişti Türkiye. Bunu bir kenara koyalım. Türkiye’ nin kendisine ve devletine karşı tutum davranışlarına karşı, mezalimi babasından öğrenmiş olan Esed milyonlarca vatandaşını can korkusuyla Türkiye’ ye kaçmak zorunda bıraktı. İnsanları vurdu, yaktı, bombaladı, üzerlerine tank sürdü. Ve bu insanların büyük bölümü Suriye Devletinin pasaport bile vermediği Kürtlerdi, tabii ki aralarına bolca muhaberat ajanı da angaje ederek. Bu insanlara esas hedef Avrupa gösterilmişti. Milyonlarca Suriye’ li Türkiye üzerinde ölüm pahasına Avrupa^ya akmaya çalışıyordu. ABD Avrupa’ ya büyük bir tokat vurmuş ve Ukrayna’ yı sokacağı Rusya savaşında Avrupa’ nın safını böylelikle belirlemişti çok önceden. Türkiye göçmenleri AB’ ye karşı koz kullanmaya başladı. Salarız bak, açarız kapıları AB duvarlarında yankılanırken AB aman salmayın parası neyse verelim Siz bakın bunları dedi bize çünkü Ekonomimiz çöküyordu ve her bir dolara muhtaç oluyorduk adeta. Suriyelilerin bize geçişi çok kolay oldu çünkü tüm sınırımızı zaten mayınlardan temizlemiştik. Milyonlarca insan sınırın istediği yerinden elini kolunu sallayarak, kayıtsız kontrolsüz istediği gibi ülkemize geldi. Üstelik hepsi kendi ülkesinin vatandaş saymadığı, eğitimsiz hatta kısmi olarak radikal insanlardı. ( Şu dip notu ilave edelim. Rusya’ nın sonsuz ve sınırsız desteği ve Muhaberat’ ın gücü ile Arap Baharının başlayıpta iktidarı deviremediği tek ülke Suriye oldu. ) Bu gün ise Esed ülkesinin başında. Suriye’ de asgari ücretle yaşamak Türkiye’ de yaşamaktan daha kolay. Enflasyonları bizden daha düşük,bizden daha çok et tüketebiliyorlar, arada İsrail bombalamaları dışında bizim gibi ciddi bir terör korkuları ve potansiyelleri yok. Ülkesinin bir bölümünün başka devletlerce işgaline kayıtsız Esed, çünkü eldeki kalan kısım pastanın çileği, O’ nayükm olanlardan çok kolay kurtuldu. Ve Şam Suriye’ liler için artık Ankara’ nın İstanbul’ un Türkler için güvenli olmasında daha güvenli. İçimizde sürekli ve hızla çoğalan milyonlarca Suriye’ li var. Üstelik kim kimdir, nedir ne değildir bilen kaydını tutan yok. Açıklama yok. Kaçı ne mezunu, nereden geldi, ne iş tutar, ne iş yapar ne dil konuşur, ne mesleği yeteneği vardır, rakamsal olarak açıklanan bir veri yok. Cumhurbaşkanımıza göre ilişkimiz muhacir-ensar ilişkisi. Ama ne sosyolojide ne de devletler tarihinde ne de vatandaşımız neznindeböyle bir tanımlama yok, bu tanımlamanın kabul edilebilirliği de yok. Gayet güzel gettolaşmış, Türkiye içerisinde kendi Suriye' lerine kurmuş durumdalar. İşin ilginç tarafı cehaletlerinden gelen radikallikleri ile Türkiye’ ye ve Türk toplumuna entegre olmaya çalışma çabaları olmadığı gibi ne buna bir istekleri var ne de bizim devlet olarak bir politikamız uygulamamız yok. İçlerindeki muhaberat ve diğer istihbarat ajanları ise bir gün kendilerine gelmesi olası talimatları bekliyorlar. İçimizde her geçen gün büyüyen habis bir tümör Göçmen Meselesi. Üstelik Suriye’ lilere Afgan’ lar, İran’ lılar, Orta Asya Türkleri, Ermeniler ve Afrika’ lılar ekleniyor her geçen gün. Manisa’ daki hayvan çiftliklerinde artık Kenya’ lılar çalışıyor. Ensarlık Muhacirlikten değil açlık ve sefaletten yakıp, yıkıp, yağma yapmasınlar diye bunlara belediyeler ve dernekler ve STK’ lareliyle ciddi destekler veriyoruz. Yetmiyor sınırsız ve katkısız yani bedelsiz Sağlık hizmeti sunuyoruz. Yetmiyor geçim yardımı yapıyoruz. Ve bunun bize maliyetinin 50 Milyar Doları aştığı söyleniyor. AB’ den bakım parası alıyoruz. Sen bak bize gönderme nafakası ödüyor AB bize ama AB’ den gelen para ise tüm bu harcamaların yanında çerez. Bu insanlar zaman içerisinde bir şekilde TC Vatandaşı olacaklar. Bunun yanı sıra ülkemizde doğan çocukları zaten otomatik olarak pasaportumuzu alıp vatandaşımız oluyor. Bundan 20 sene sonra Türkiye’ de seçimlerin kaderini göçmenler belirleyecek. Göçmenlerden Milletvekillerimiz, Bakanlarımız Bürokratlarımız olacak. Bu konuda sesinizi yükselttiğiniz zaman sorup sorgulamaya düşünüp ne oluyor demeye başladığınız zaman ise üzerinizden fil geçiyor. Müslüman olmamakla, din düşmanı olmakla, faşist olmakla, eğer Ak Partili iseniz AKP’ li olmakla, karşı mahalleden olmakla, vicdansız merhametsiz olmakla itham edilerek linç ediliyorsunuz. Ve bizim her şeyi koordine edip, kayıt altında tutacak Göç ve Göçmen Bakanlığımız maalesef hala yok. Ana Muhalefetin ve tüm muhalif partilerin bu konuda Hükümete bir talebi, baskısı yada kamuoyu oluşturma çabası maalesef yok. Konuyu gündeme bile getirmiyorlar. Herkeste laf aynı. Suriye’ liler evlerine dönmeli. Peki nasıl ? Hangi politika ile, hangi dış siyaset ile hangi para ile ve yerlerine iş gücü olarak kim nasıl konulacak ? Bu insanları gidişi ile ülkemizden sermaye çıkışı olacak, bu nasıl tolere edilecek. Tüm bu sorunların ve soruların cevabını bulamıyoruz. Ve her geçen gün daha da kaosa sürükleniyoruz… Avrupa artık bu tehdidi savuşturuyor çünkü tüm AB ülkelerinde Milliyetçiler seçimleri kazanıp başa geliyor, İngiltere’ nin ruanda hamlesi sonucu göçmenler artık Avrupa ‘da bundan sonra rahat edemeyeceklerini anladılar. Onların verdiği para Göçmenlerin dişinin kavuğuna yetmiyor. Yani artık göçmenlerle AB’ yi tehdit etme şansımız kalmadı. Çünkü gitmeye eskisi kadar hevesli değiller burada gayet güzel düzen tuttular. Ekonomi kötüleştikçe Göçmenler konusunda iç baskıda artıyor. Son çare Suriye ile Esed ile düzelmekte ama Katil Esed’ ten Sayın Esed’ e geçmemiz burada yetmiyor çünkü Esed’ in tutumunu Rusya ile olan ilişkilerimiz belirleyecek. İşin özüne gelecek olursak… Hata Sayın Erdoğan’ ın Cumhurbaşkanı olduktan sonra yerine Davutoğlu’ nu bırakmasıyla başladı. Bu işleri başımıza Davutoğlu’ nun Stratejik Derinlikleri ve Sayın Erdoğan’ ın O’ na olan güveni açtı. O dönemde adeta sarmaşık gibi Devlet FETÖ yapılanması tarafından kuşatıldı. Eğer Sayın Erdoğan, Mutlak Güç sahibi olmak istemeseydi, üç dönem kuralını ortaya koymasaydı, Abdullah Gül ile Rusya’ da olduğu gibi Putin- Medvedev rotasyonunu Türkiye’ de uygulasaydı, bizim de Lavrov gibi 30 senedir değişmeyen bir Kurt Dış İşleri Bakanımız olsaydı, 2002 kadroları uzun süre yönetimlerde bulunsaydı ve ekonomimiz Ali Babacan idaresinde gitmeye devam etseydi inanın bu ülke bu gün çok farklı bir güçte ve çok farklı bir yerde olurdu. Ve biz hepimiz geçim sıkıntısını değil, bu günlerdeki saçma gündemleri değil, çok daha başka şeyleri konuşur olurduk. 10 Temmuz 2024 Hasan Fatih Özsümer