İyilik nasıl ki öğrenilen veya öğretilen bir eğitim süreci ise, kötülükte aynı şekilde bilinçli ya da bilinçsiz olarak öğrenilen veya öğretilen bir süreçtir.

Son zamanlarda nelere şahit olduk bir düşünün.

Sokakta yere yatırılıp taciz edilen, tecavüze yeltenilen kadınlar, parklarda sokaklarda deniz kenarındaki duvarlarda cinsel ilişkiye giren sapıklar, hayvanlara tecavüz eden yaşlı adamlar, madde bağımlılığından sokaklarda yerlerde sürünen tipler, trafikte yol vermedi diye dayak yiyenler, kafası kesilip bedeni parçalara ayrılıp surlardan parça parça atılan kızlar, öldürülüp kaybedilen kız çocukları, yakalanan tonlarca uyuşturucular, sevgilisinin eski sevgililerini yapay delillerle tutuklayıp hapse atan Cumhuriyet Başsavcıları, Avukat sevgilisiyle millete kumpas kuran hakimler, uyuşturucu kuryeliği yapan polisler, insan kaçakçılığı yapan askerler, okullarda mermilerin havada uçuşması, polislere mermi sıkılarak şehit edilmeleri veya bıçakla saldırılması, Kozmetik dolandırıcılar, Yasa dışı bahis sitelerinin Galatasaray’ a forma reklamı vermesi, TFF Yolsuzlukları, Dilan ve Engin Polat skandalları, Ponziyi beceremeyen salaklara para kaptıran ünlü futbolcular ve hatırlayamadığım daha bir çok vahşet... Aklıma gelenler şimdilik bunlar ama Sizler kim bilir daha neler neler hatırlarsınız.

Ama hastanelerde Yeni doğan bebeklerin gelir amacıyla öldürülmesi inşallah son noktadır diyor insan.

İyilik nasıl ki öğrenilen veya öğretilen bir eğitim süreci ise, kötülükte aynı şekilde bilinçli ya da bilinçsiz olarak öğrenilen veya öğretilen bir süreçtir.

Bu kadar kötülüğü kim ne zaman, nasıl ve kimden öğrendi...

Kim ya da kimler bu insanlara bu kadar kötülüğü öğretti?

Öyle bir noktaya geldik ki artık GÜVEN DUYGUSU zedelenmenin ötesinde paramparça oldu.

İnsanlar güvenmiyor, güvenemiyor.

Bunun gidişatı ANARŞİ’ dir.

İnsanlar yaşadıkları toplumda güven duygusu kaybetmeye başladıklarında kümeleşmeye başlarlar.

Sonra bu kümelerin bileşenleri kendi aralarında dayanaşarak güçlenmeye başlarlar ve diğer insanlar içinde cazibe merkezi olurlar.

Yeni katılımlarla Küme güçlenmeye başlar.

Beraberinde kendi kurumlarını kurar.

Okul, yurt, hastane marketler, şirketler gibi kurumları inşa ederek kendilerine güvenli alanlar yaratıp buralarda konfor içerisinde güçlenmeye devam ederek yaşamaya başlarlar. Akabinde yeni katılımlar yani güçlenmek için cazibe merkezi olmaya devam ederler.

Sonra bu kümeler önce kendi içlerinde sonra dışarıya karşı kendi adalet mekanizmlarını kurarlar ya da Devlet sistemindeki bileşenlerini kendi kümelerinin menfaatleri doğrultusunda devşirirler.

Sonra kümeler devlete sızmaya devlet içerisinde güçlenmeye çalışırlar.

Son fazda ise bu kümeler arasında güç savaşları başlar. Bu beraberinde ANARİŞİ’yi doğurur ve besler. Ve toplum ya bu kümelere yamanmaya ya da bunlara karşı başka kümeler oluşturmaya başlar. Kümeler kendi oluşu sebeplerini bir süre sonra beslemeye başlarlar.

Ülkemizde bunu daha önce yaşamamıza rağmen maalesef toplumsal olarak ders almamış durumdayız.

Bu noktada artık devlet mekanizmalarının devreye girmesi kaçınılmazdır.

Olaylar ve yaşananlar öyle bir noktaya geldi ki bu saatten sonra TCK ve İnfaz Yasasında köklü ve sert değişiklikler değişimler acilen yapılmadan hatta idam geri getirilmeden ve güvenlik güçlerinin yetki alanları CMUK' ta yapılacak değişimlerle genişletip elleri güçlendirilmeden suç işlemeyi düşünen ve planlayanların ya da niyet edenlerin cesaret ve cüretlerini asla kıramayacağız ve korkarım insanlar kendi adaletlerini aramaya ve uygulamaya başlayacaklar.

Meşhur atasözümüzdür...

Ya Devlet başa ya da Kuzgun leşe...

Kalın sağlıcakla, Vesselam...