Yaratılanlar arasındaki en aziz, en saygın, en kutlu, en kutsal, en yüce, en değerli varlıktır ana.
“Ağla ey gözlerim, gülmezem ayruk,
Dost iline varup, gelmezem ayruk. ”
Kimi sevincinden, kimi üzüntüsünden ağlar.
Kimi kavuşamadığı için, kimi ayrıldığı için ağlar; kimi sevdiğine kavuştuğu için mutluluktan ağlar.
Kimi üzüntüsünden, kimi acısından ağlar.
Kimi doğarken ağlar, kimi yaşarken, kimi ölürken...
Herkes ağlar...
Ama en çok da analar ağlar.
Yaratılanlar arasındaki en aziz, en saygın, en kutlu, en kutsal, en yüce, en değerli varlıktır ana.
O, yeryüzünde salına salına dolaşırken göklerde süzülen bir kuğu gibi zarif, ince ve narindir.
Ayakları altında cennet rayihaları, göğsünde misk kokuları tüllenen bir sultan,
Pabucunun tozu gözlere sürme olacak kadar aziz,
Gülünce gönüllerde güller açtıran, üzülünce yağmur yerine gözlerinden yaş dökülen, tüm hayatı boyunca inleyen, sızlayan, altın bir buhurdan gibi tüten, rahmetin tebessümüne iştiyakla yanan tutuşan, yüce bir varlıktır ana.
Ana yüreği, laf anlamaz, söz dinlemez bir alevdir.
Bir kere harlandı (alevlendi) mı, durdurabilene aşk olsun.
Sönmez, söndüremezsin.
Söndüremezsin, zira en çok anaların yüreği kanar, en çok anaların yüreği yanar, en çok anaların yüreği acır.
“Doğum ve ölüm” cesaretin en yüce iki ifadesidir annede.
Ben doğdum, beni sen doğurdun. Daha ötesi var mıdır?
Evet, en çok anaların yüreği kanar.
Anaların saçları bembeyazdır gökyüzünde yıldızlar misali.
Analar yolar en çok saçını.
Ruhundan ruhuma üfler.
En çok anaların duası aydınlatır karanlık geceleri.
En çok anaların bakışları ısıtır gönülleri.
Ana vardır, evladıyla zirvelerde yaşar, başı semalarda dolaşır.
Ana vardır, evladıyla imtihan olur perme perişan olur.
Ana vardır, firavun otağında Musa’ya anne,
Ana vardır Nuh’un, Lut’un hücresinde şeytan avenesi.
Ana vardır, Eyyub’un sabrı, Yusuf’un özlemi, İbrahim’in ateşi...
Ana vardır, sessiz, belirsiz ve meçhuldür; fakat güller, çemenler yetiştirir.
Ana vardır, adı Selvi, boyu servi, endamı güldür.
Anam benim, sağ taraftan felç inmiş, böbrekler ben çalışmam artık demiş, şeker almış başını gitmiş.
Üstüne bir de kalp sızısı, alın yazısı ve evlat hasreti.
Biliyor musun?
En çok anaların duası aydınlatırmış geceyi, o yüzden bu karanlık dünyada gecelerim aydınlık, kalbim dingin, aklım salim (idi) bu ana kadar.
Artık ağlama!
Sen ruhunun ufkuna yürürken hep gül, hep güldür.
Güller dökülsün geçtiğin yerlere.
Artık ağlama,
Gözyaşlarında meydana gelen bulutlar, ta Arş’a kadar yükseldi.
Gül ki gülen gözlerimde güller açsın.
Bak şimdi orada şimşekler burada rüzgârlar; dağılmış saçlarını taramak için sana koşuyorlar. Dudağımda adın, gönlümde sevgin, sessiz çığlıkların, feryatların dinsin diye, kanayan yaraların onulsun diye, sana geldim, kabrine geldim, eşiğine baş koydum.
Sen ruhunun ufkuna yürürken dudağında tebessüm, kalbinde huzur vardı.
Rabbim seni Havva annemize, Hacer annemize, Asiye annemize, Meryem annemize, Hatice annemize, Aişe validemizle, Fatıma validemize komşu ve dost eylesin.
(Not: Annemin vefatı üzerine yazılmış bir yazıdır. )
11 OCAK 2025
DR. MAHMUT AÇIK