Çamura bulanmış kamplarda, çocukların yalın ayak dolaştığını, yaşlıların çaresizce ıslanan eşyalarını kurtarmaya çalıştığını görmek insanlığın vicdanına........
Orta Doğu'nun kanayan yarası Filistin'de, acılar katlanarak devam ediyor. İsrail saldırıları sonucu evlerinden zorla koparılan binlerce Filistinli, çadırlarda hayatta kalma mücadelesi verirken, şimdi de doğanın acımasız yüzüyle karşı karşıya. Şiddetli yağmurlar, mülteci kamplarını cehenneme çeviriyor; çadırları su basıyor, eşyalar kullanılamaz hale geliyor, soğuk ve nem hastalıkları tetikliyor.
Yağmur, genellikle bereketin sembolüdür; ancak bu kez acının ve çaresizliğin sembolü haline geldi. Çamura bulanmış kamplarda, çocukların yalın ayak dolaştığını, yaşlıların çaresizce ıslanan eşyalarını kurtarmaya çalıştığını görmek insanlığın vicdanına bir tokat gibi iniyor. Çadırlarda ne bir ısıtıcı ne de su geçirmez bir koruma var. Her yeni yağmur, zaten zor olan hayatlarını daha da dayanılmaz hale getiriyor.
Bu tablo, yalnızca Filistinlilerin değil, insanlığın dramıdır. Dünya, Filistin'deki insanlık krizine karşı kör ve sağır davranmayı sürdürüyor. Yardım kuruluşlarının kısıtlı imkanlarla ulaştırdığı destek, bu acı tabloyu değiştirmeye yetmiyor. İnsan hakları savunucuları ve uluslararası toplum, bu trajedinin sona ermesi için ne kadar daha bekleyecek?
Çocukların gülmek yerine ağladığı, annelerin bir yudum sıcak çay için dua ettiği bu topraklarda, her damla yağmur insani değerlerimizin sorgulanmasına neden oluyor. Kalıcı çözümler bulunmazsa, Filistinlilerin acıları derinleşmeye devam edecek.
Bu kış, Filistin kamplarında yaşanan dram, hepimize insanlığın kaybettiği yönü gösteriyor. Bu yazıyı okuyan herkes, bir insan olarak, bir damla umut olabilmek için harekete geçmeli. Sessizlik, zulmün en büyük destekçisidir. Dünya, Filistin'in çaresiz çığlıklarına artık kayıtsız kalmamalı.
Ve şu sözü tekrar hatırlatmak isterim.
"Dünyadaki En Sağır Edici Ses, Acı Çeken Bir Mazlumun Suskunluğudur."
Kalın Sağlıcakla...
02 Ocak 2025
Şeyda GÖKTEN