Erdoğan’ın bölgesel liderlik vizyonu, yalnızca ekonomik ve diplomatik ilişkilerle sınırlı kalmamış, aynı zamanda askeri ve güvenlik alanında da etkili hamleler yapılmasını gerektirmiştir.

Suriye'nin Geçmişi ve Çıkmazı

Suriye, Orta Doğu'nun en önemli ülkelerinden biri olarak, tarihi boyunca pek çok farklı kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ancak, modern tarihine bakıldığında, özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren Suriye, sürekli olarak içsel ve dışsal çatışmalarla mücadele etmiştir. 1946 yılında bağımsızlığını kazanan ülke, 1970’lerde Hafız el-Esad’ın iktidara gelmesiyle birlikte Baas Partisi’nin baskıcı yönetimi altına girmiştir. Esad ailesinin iktidarını sürdürdüğü Suriye, bölgesel güçler ve uluslararası aktörler tarafından sürekli olarak etkilemeye çalışılmış, bu durum ülkenin istikrarsızlığını daha da artırmıştır.

2011 yılında başlayan ve “Arap Baharı” ile tetiklenen Suriye iç savaşı, ülkede büyük bir yıkıma yol açmış, milyonlarca insanın yerinden olmasına ve bir milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Savaşın ardından Suriye’nin çoğu bölgesi, farklı silahlı gruplar, yabancı müdahaleler ve etnik-tartışmalı sınırlar arasında bölünmüş durumda kalmıştır.

Türkiye’nin Ortadoğu’daki Bölgesel Hamleleri ve Suriye’ye Yönelik Politikaları

Türkiye, Suriye iç savaşının başından itibaren Orta Doğu'daki stratejik hedeflerine yönelik önemli adımlar atmıştır. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümeti, Türkiye'nin bölgesel güç olarak rolünü pekiştirmeye çalışmış ve aynı zamanda Suriye’deki gelişmeleri yakından izlemiştir. Erdoğan’ın bölgesel liderlik vizyonu, yalnızca ekonomik ve diplomatik ilişkilerle sınırlı kalmamış, aynı zamanda askeri ve güvenlik alanında da etkili hamleler yapılmasını gerektirmiştir.

Başta Suriye'deki halkın taleplerine destek olmak ve demokratik dönüşüm için çabalar sarf etmek, ardından da iç savaşın devam etmesiyle birlikte insani yardım ve sığınmacı politikaları, Türkiye'nin öncelikleri arasında yer almıştır. Ancak, savaşın başlarında Türkiye’nin Esad rejimine karşı güçlü bir duruş sergileyerek, muhalefet gruplarıyla iş birliği yapması, zamanla daha karmaşık bir hal almıştır. Türkiye, aynı zamanda PKK ve onun Suriye kolu YPG'ye karşı da savaşmış ve bu örgütlerin Suriye'nin kuzeyindeki etkisini kırmaya çalışmıştır.

Hakan Fidan’ın MİT’teki Rolü ve Sonraki Dönem

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, Türkiye'nin dış politika ve güvenlik stratejileri üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Fidan, Türkiye’nin Orta Doğu’daki stratejik planlarını şekillendirirken, Suriye'ye yönelik derinlemesine bir istihbarat ağı kurmuş ve Türkiye'nin çıkarlarını savunmak adına önemli adımlar atmıştır. Özellikle, PYD/YPG gibi grupların Suriye'deki varlığına karşı sert bir yaklaşım benimsenmiş, bu grupların Türkiye sınırına olan yakınlığı güvenlik tehditleri oluşturmuştur. Hakan Fidan’ın liderliğindeki MİT, bu tehditlere karşı operasyonel faaliyetlerde bulunmuş ve sınır ötesi askeri müdahalelere zemin hazırlamıştır.

Fidan, Dışişleri Bakanı olarak göreve başlamasının ardından Türkiye'nin Orta Doğu'daki etkisini daha da güçlendirmeye yönelik önemli hamleler yapmıştır. Dışişleri Bakanı olarak, yalnızca diplomatik ilişkileri iyileştirmekle kalmamış, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel stratejisini daha etkin bir şekilde yönlendirmiştir. Özellikle Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki güvenlik meselelerine yönelik diplomatik girişimlerde bulunmuş, bölgesel iş birliklerini güçlendirmiştir. Ayrıca, Suriye’nin kuzeyindeki güvenlik bölgesine dair Türkiye’nin çıkarlarını savunarak, uluslararası platformda daha fazla destek elde etmeyi başarmıştır. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikalarında, hem güvenlik hem de insani yardımlar konusunda etkin bir dış politika izlemeye devam etmektedir.

Suriye’nin Özgürleşmesi ve Bugünkü Durumu

Türkiye, 2016'dan itibaren Suriye'deki çatışmaların daha doğrudan bir parçası haline gelmiş ve özellikle Suriye'nin kuzeyindeki operasyonlarla, hem terörle mücadele etmiş hem de bölgesel istikrarı sağlamaya yönelik adımlar atmıştır. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları, Türkiye'nin Suriye topraklarındaki etkinliğini artırarak, burada güvenli bölgeler oluşturulmasına olanak tanımıştır. Bu hamleler, aynı zamanda mültecilerin geri dönüşünü teşvik etmeyi amaçlamıştır.

Suriye'nin özgürleşmesi, tam anlamıyla savaşın son bulması ve bölgesel istikrarın sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde kontrol sağlamakla kalmamış, aynı zamanda Rusya, İran gibi bölgesel güçlerle iş birliği yaparak, Suriye’nin geleceğine yönelik büyük bir etki yaratmıştır. Özellikle İdlib gibi kritik bölgelerde, Türkiye'nin askeri varlığı ve siyasi etkisi, Suriye'nin özgürleşme sürecine ivme kazandırmıştır.

Suriye'nin Geleceği: Zorluklar ve Umut

Suriye’nin geleceği, pek çok belirsizlikle dolu olsa da, Türkiye’nin bölgedeki etkisi ve katkıları önemlidir. Savaşın sonunda, ülkedeki siyasi çözüm ve yeniden yapılanma süreci, Suriye’nin geleceği için belirleyici olacaktır. Türkiye, Suriye’nin yeniden inşası ve toplumun bütünleşmesi için uluslararası düzeyde önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstererek, Suriye halkının iradesine dayalı bir çözüm önerisi sunması, bölgedeki istikrarın sağlanmasında kritik öneme sahiptir.

Şam Büyükelçiliğine Türk Bayrağının Çekilmesi

Türkiye, Suriye’deki iç savaşın başından itibaren diplomatik ilişkilerini kesmişti. Ancak son yıllarda, Suriye'nin geleceği ve bölgesel dengeler açısından Türkiye'nin rolü giderek daha önemli hale gelmiştir. Bu bağlamda, Şam Büyükelçiliği'ne Türk bayrağının çekilmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcını simgeliyor olabilir. Türkiye, Suriye'nin geleceğine dair daha fazla söz hakkı kazanarak, aynı zamanda mülteciler, güvenlik ve ekonomik meselelerde daha doğrudan bir etki yapmayı hedefliyor.

Büyükelçiliğin yeniden açılması, Suriye ile diplomatik ilişkilerin normalleşmesine ve Türkiye'nin bölgesel stratejisinde daha etkin bir rol oynamasına olanak sağlayacaktır. Ancak, Suriye'deki iç siyasi dinamikler ve bölgesel güç dengeleri göz önünde bulundurulduğunda, bu sürecin dikkatli ve aşamalı bir şekilde yönetilmesi gerektiği aşikârdır. Türkiye'nin Şam'daki diplomatik varlığı, sadece güvenlik ve insani yardım alanlarında değil, aynı zamanda ekonomik kalkınma ve bölgesel iş birlikleri açısından da önemli fırsatlar sunacaktır.

Ancak, Suriye’nin özgürleşmesi sadece askeri operasyonlarla değil, aynı zamanda etnik ve mezhebi çatışmaların sona erdirilmesi, mültecilerin geri dönüşü, yerinden edilen halkın güvenliği ve uzun vadeli ekonomik kalkınma projeleriyle mümkün olacaktır. Suriye’deki yapısal sorunların çözülmesi, Orta Doğu'nun genel istikrarını etkileyecek, bu da Türkiye'nin uzun vadeli güvenlik ve ekonomik çıkarları açısından önemli olacaktır.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a devlet aklına ve hamlelerine güvenimiz tamdır.

Devletimiz var ve daim olsun

Şu da aşikâr ki, tüm Dünya "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Gücünü Görecekler" ibaresi gerçeğe dönüşmüştür.

AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Bahadır Yenişehirlioğlu’nun son kitabı Duvarları Yıkmak adlı eserinde şöyle bir bölüm okumuştum:

"Unutmayalım ki tarih alkış beklemeden, cesurca hakikati söyleyenleri yazacaktır."

Ve Recep Tayyip Erdoğan der ki:

DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR. DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜNDÜR...

Kalın Sağlıcakla.

15 Aralık 2024

Şeyda GÖKTEN