Hız, huzurun en büyük düşmanıdır. Hızın vereceği zararların ilacı yavaşlamaktır. Aşırı hız, hayat otobanında da risk oluşturur.

Merhaba Hoca!

Bir önceki mektupta çok yorulduk, yeni bir günde yeni kelimelerle ve yeni maddelerle mektubuma devam edeyim.

Orta yaş sonrası iyi yaşam/hayat yol haritasını çizmeye devam edelim. Ben hızımı aldım fakat sana “yavaş ol” diyeceğim. Sen benim dediğimi yap olur mu, yaptığımı yapma!

Hız, huzurun en büyük düşmanıdır. Hızın vereceği zararların ilacı yavaşlamaktır. Aşırı hız, hayat otobanında da risk oluşturur. Bedeni ruhtan, ruhu bedenden koparır.

An’ı ıskalama sorununun en büyük nedeni yavaşlamayı unutmak, hayatın tabi ritmini bozmaktır.

Çocuk, dokuz ay on günde doğar, yoksa kim istemezdi bir gecede doğsun. Ekinlerin, ağaçların ürün verme vakti vardır. Bütün bunlar bir hikmete binaen zamana yayılmıştır. Sen neyin telaşını yaşıyorsun ve acele edip, hayatın şifrelerini, tadını, tuzunu kaçırıyorsun? Acele etme! Elli yıl tazı gibi koştun da ne oldu? Bak, zarif şair Cahit Zarifoğlu ne güzel ifade etmiş;

“Kavuşmalarımız ağır aksak,

Ayrılıklarımız koşar adım.”

Koşar adım gitmek, koşar adım yaşamak bize, kavuşma değil, ayrılık getiriyor.

Hem, “Kaplumbağaların yol hikâyeleri, tavşanlarınkinden çoktur.” değil mi?

Çoğalmaya bak!

Yalnızlık ve yalnızlaşmak, yeni bin yılın en büyük derdidir. Sosyal yalnızlaşma, yabancılaşıp uzaklaşma, içe dönüp kendi ile uğraşma, kendi kendini yeme sinsi bir felakettir.

Tamam, biraz yalnızlık faydalıdır. Ancak, cümleme dikkat et, “Biraz yalnızlık faydalıdır!” Yoksa yalnızlaşmak, toplumdan soyutlanmak, tek başına kalmak değil.

Bakışlarının bir ikametgâhı olsun. Sığınabileceğin bir limanın olsun. Sımsıkı sarılıp, yıldızlara çıkabileceğin bir yoldaşın olsun.

Derdini, sevincini, yarım ekmeği bölüşür gibi bölüşebileceğin eşin dostun olsun.

Anlık değil, asırlık dostların olsun.

“Unutma, inançsız bir bedenin içinde meşru bir karanlıktır yalnızlık.!”

Karanlığını aydınlatacak sevdiklerin olsun yanında.

Bakışlarını gözlerinin kenarına yatıracağın bir sevdiğin olsun.

Kapandıkça kirpikleri, bile-isteye seni sevsin okşasın.

Ölüm dünyada yapacaklarının listesine senden habersiz yazılmış, yapacağın en son eylemdir. Ölüm anı geldiğinde başını yaslayacağın bir göğüs, saçlarını okşayacak bir el olsun.

Seninle yaşamayı, seni yaşamayı senin yokluğunda öğrenmiş bir ailen olsun etrafında.

Saplantıları bırak

Bugünün önemlisi, yarının gereksizi, bugünün mühimi, yarının ehemmiyetsizi olabilir.

Hiç bir şeye saplantı derecesinde bağlanıp kalma.

Çözümsüzlük halinde o konu seni bırakmadan sen onu bırakabil.

Kaybettiklerinin bazen kazancın olabileceğini aklından çıkarma.

Hemen herkes, her zaman belli bir tasa, kaygı, endişe, ıstırap ya da sıkıntı terkibine ihtiyaç duyar; tıpkı bir geminin sağa sola yalpalamadan dosdoğru yol alabilmesi için bir denge ağırlığına ihtiyaç duyması gibi.

Bazen kaybeder, bazen kazanırsın. Filozof Zenon’a eşyalarını getiren geminin denizde battığını söylediklerinde, “Demek ki Tanrı benim daha az ile yetinmemi istiyor!” şeklinde yorum yaptığı söylenir. Benzer bir hadiseyi de Hanefi mezhebi İmamı İmam-ı Azam da görürüz. Ticaret mallarını taşıyan geminin battığı söylendiğinde tam tevekkül içindedir. Kalbimi yokladım hiç bir üzüntü göremedim, der ve şükreder. Hakeza haberin yanlış olduğunu öğrendiğinde yine aynı tevekkül içindedir. Mühim olan, gönül ferahlığı, gönül huzuru.

Bir şeyleri saplantı derecesinde sevmek seni mutlu etmez.

“Bunca varlık var iken, geçmez gönül darlığı.” der Aşık Yunus. O sebepten yaslan arkana, ‘hiç bir dünyevi şey uğrunda büyük gayrete değmez’ de ve ahirete dönmenin, ahirete yönelik yatırım yapmanın yollarına da bak bir yandan. Zira elli yaş sonrası yollar ıslak ve kaygan oluyor. Ayağının biri her an çukura kayabilir. Hiç bir şeye saplantı derecesinde bağlanma. Hiç bir şey mutlak anlamda senin değil çünkü.

An’ı yaşa…

Dün pişmanlık, yarın endişedir. Huzurun anahtarı an’ın değerini bilmek, an’a hakkını vermektir.

Her an’ını içine sindire sindire yaşa. Mutlu olduğun an’lar içindeki zamanı uzat. Her an’a güzel ve kalıcı anlamlar kat.

“Dünyaya geldiğin günden daha anlamlıdır, dünyaya neden geldiğini anladığın gün.” der düşünürler.  Gün senin misafirindir, ona iyi davran ki gidince iyiliğinden bahsetsin.

An’ı ve o an başına gelenleri yaşa. Telaşlanma, üzülme, endişelenme.

Şunu asla unutma, bir şeyden onu görmezden gelerek değil, onu yaşayarak kurtulabilirsin.

Empati yap!

Olaylara, olup bitene, başına gelenlere, getirenlere, karşındakinin penceresinden bakabilmek, olup biteni daha kolay kabullenmeni, daha az kızıp daha az öfkelenmeni sağlar. Doğru kararlar vermeni ve gevşemeni sağlar.

Empati yap! Komşunla tartışırken de empati yap, bakkaldan manavdan alışveriş yaparken de empati yap.

Birisiyle bir alışverişin varsa ve hoşuna gitmeyen bir şeyler yapıyorsa karşındaki, önce empati yap. Sen olsan ne yapardın? Sor kendine. Sen de o beğenmediğin davranışı yapacaksan eğer, sesini çıkarma. Yok, eğer ben böyle yapmazdım, diyebiliyorsan o zaman karşındakini uyar.

Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en büyük savaşını vermek demektir.

Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez.

Başlat bu savaşı Hoca!

20 Nisan 2025 

Mahmut Açık