Herkes her hakikati söyleyip dile getiremez. Bazen söylemek ‘gevezelik’ demektir. Doğal olan, gerçek olan içimizdeki sessizliktir.
Hayat çok garip değil mi Hoca?
Neresinden tutsan elinde kalıyor.
Ortayı bulmak çok zor.
Karıncanın işinin başından aşkınlığını, cırcırböceğinin şarkısından daha çok yücelten insanlarla dolu her yer.
Hep biriktirmek isteyen, hep benim olsun diyen, paylaşmayan, bütün her şey bana hazır gelsin, hatta gökten arkası kırmızı kurdeleli mumla düşsün diyen insanlarla dolu.
Kimisi de cırcırböceğinin gürültüsünde, curcunasında kaybolmuş bir şekilde arıyor hayatı ve hayatın gerçekliğini.
Bu hayat var ya, bu hayat bildiğin bir tören alayı gibidir aslında.
Nasıl mı?
Bir tören alayına katılıp da orada yavaş yürüyenler, tören alayını çok hızlı bulur, ayak uyduramaz ve erken ayrılırlar. Hızlı yürüyenler ise çok yavaş bulup, onlar da terk eder tören alayını.
Ortayı bulmak çok zor anlayacağın.
Ümmet-i vasat olmak da marifet ister. Hayatın ortasını bulmak ve hayatı dengede yaşamak lazım.
Sadece ışığın gösterdiği şeyi görüyor ve sadece sesin duyurduğu şeyi duyuyorsan, o zaman aslında ne tam olarak görüyor ne de tam olarak duyuyorsun demektir.
Unutma, her insan içinde iki varlık barındırır; biri karanlıkta uyanık, diğeri ışıkta uyuyan. Sahi sende bunlardan hangisi baskın, hangisi ön planda? Sen karanlıkta uyanık mısın, yoksa ışıkta uyuyanlardan mısın? Ortası olamaz mısın?
Büyük insan hayatı dengede yaşayandır!
Sen, ‘ben büyük insanım’ diye dolaşma ortalıkta.
‘Ene’ye, ‘ego’ya, ‘benliğe’ takılma, bunların tuzağına düşme ama şunu da unutma;
Büyük insanın iki kalbi vardır.
“Biri kanar, diğeri tahammül eder.”
İşte hayatı bu iki kalbin ortasında yaşa!
Yaklaşık elli yıldır bizzat gördün ve şahit oldun. Herkes her şeyi bildiğini sanıyor ve umarsızca konuşuyor. Sen öyle olur olmaz yerde ve zamanda, olur olmaz konuşma! Bunu derken, artık ‘bilme, okuma, anlama’ demiyorum. Hakikat bilinmeli her zaman. Hakikat yaşanmalı. Her şey, her zaman, her yerde konuşulmamalı. Bir de çok meraklı olup, olur olmaz her şeyi araştırma, seçici ol. Her söylenene kulak kabartma. Sen becerebiliyorsan eğer, henüz söylenmemiş olanı, söylenmeyeni anlamaya çalış.
Karşındaki insanın, (Eşinin, dostunun, çocuğunun, arkadaşının, komşunun... ) hakikati, onun sana açıkladığı şeyde değil, belki de açıklayamadığı şeylerdedir. Bu yüzden, karşındakini anlamak istiyorsan, söylediklerine değil, asıl söylemediklerine, söyleyemediklerine kulak ver. Söyleyemediklerini duy ve gör.
Herkes her hakikati söyleyip dile getiremez. Bazen söylemek ‘gevezelik’ demektir. Doğal olan, gerçek olan içimizdeki sessizliktir.
Gevezelik, sonradan kazanılan kötü bir huydur. Şu an benim yaptığım gibi. Sen bana bakma, becerebilirsen eğer, kopar dilini, kapat ağzını öyle konuş. Çok konuşmak, yüksek sesle konuşmak maharet değil unutma!
Bir kurbağa, bir öküzden çok daha fazla bağırabilir, sesi çok çıkabilir ama ne tarlada saban sürebilir, ne de cenderenin tekerini çevirebilir. Derisi dersen hiç bir işe yaramaz zaten. Velhasıl, boş kelam, gevezelik iyi bir şey değil! Heves etme gevezeliğe. Gevezenin nesi var ki? Onları ancak dilsizler kıskanırlar. O da sadece seslerinin tınısından dolayı.
Sen şimdi onu bunu boş ver! Bırak gevezeler yerinde kalsın.
Haydi, şimdi git ve ikinci doğuşunu, yeniden dirilişini, yeni hayatını, doya doya yaşa!
Vesselam!..
16 Şubat 2025
Dr. Mahmut AÇIK