Bu hikaye, sadece bir insanın hikayesi değil. Bu, yozlaşmış düzenlere karşı bir başkaldırıdır
İhanet, sadece bir kişiye değil, bir ideolojiye, bir davaya ve bir millete yapılan en büyük kötülüklerden biridir.
Özellikle bir insanın benimsediği siyasi çizgide, hakikat uğruna ter döküp mücadele ettiği bir ortamda, koltuk hırsı ve kişisel çıkar uğruna ihanete uğraması, belki de kaldırılması en zor yüklerden biridir. Ama böyle anlar, asıl dava adamlarını, yalnız kurtları ortaya çıkarır.
Bir insan düşünün: İdeolojisine olan sadakati, menfaat arayışına değil, vicdanına dayanıyor. Makamlar gelip geçici, alkışlar sahte, dost görünen yüzlerin birçoğu ise çıkar üzerine kurulu. Ama o, gözünün önünde cereyan eden bu çürümüşlük tablosunda, yolsuzluğa ve riyakarlığa karşı dimdik duruyor. Zira onun gözünde dava; bir makamın, bir masanın ya da bir menfaatin ötesindedir.
Makamlara tutunmaya çalışanlar, koltuklarını korumak uğruna etrafına dalkavuklar toplar. Yalakalık, liyakatten üstün tutulur. Sadakat ise davaya değil, güç sahibine gösterilir. Ve böyle bir ortamda, hakikati söyleyen, doğruyu savunan bir insan her zaman hedef haline gelir. Ona mobbing uygulanır, yoluna taşlar konur, itibarı zedelenmeye çalışılır. Çünkü gerçekler, riyakarlıkla süslenmiş yalanların arasından sızdığında, o karanlık düzeni darmadağın eder.
Ancak bu yalnız kurt, kişisel çıkarı için diz çökmez, susmaz ve pes etmez. Onu yıldırmaya çalışanların korktuğu şey, onun azmi ve inancıdır. Zira o bilir ki: "Adalet mülkün temelidir." Ve mülk, yalnızca maddi olanı değil, manevi olanı da kapsar. Eğer bu temel çürürse, koskoca idealler bir enkaza dönüşür.
Bu yozlaşmış düzen içinde yalnız kurt, kimseden alkış beklemez. Bilir ki alkışların çoğu sahte, övgülerin çoğu geçicidir. O, kalabalıkların değil, vicdanının peşindedir. Ve bu yol yalnız bir yol olsa da, davanın hakkını vermek için başka bir seçenek yoktur.
Ne yazık ki, bugün birçok siyasi ve ideolojik yapıda bu yozlaşma görülüyor. Davanın adını kullanarak kişisel zenginleşme peşinde koşanlar, makam için dostlarını satanlar ve menfaat uğruna susanlar, dava adına konuşmamalıdır. Çünkü dava; hırsızlığı, yolsuzluğu ve haksızlığı görmezden gelmek değil; tam aksine bu çürümüşlükle mücadele etmektir. Dava insanı olmak, omurgalı olmayı, gerekirse yalnız kalmayı, ama hakikatten sapmamayı gerektirir.
Bu hikaye, sadece bir insanın hikayesi değil. Bu, yozlaşmış düzenlere karşı bir başkaldırıdır. Yalnız kurtların varlığı, toplumun vicdanını temsil eder. Ve onlar yılmazlar. Çünkü dava, makamla değil, adaletle büyür.
Ve hak davada: "Ardından kırk çakalı havlatmayana kurt demezler. Hülasa, meydanın sahibi kurtsa, çakalların saltanatı sona erer."
Kalın Sağlıcakla...
Şeyda GÖKTEN
Gazeteci-Yazar
28 Ocak 2025