Artık kim ne derse desin kapitalist olmuş, maddenin çok fazla öne çıkarılarak mananın önemsizleştirildiği ve manaya değer verenlerin itibarsızlaştırıldığı ‘’materyalci’’ bir dünya ve toplumda yaşıyoruz.
Çünkü biz de dayatılan - tüketim toplumu olmanın- peşine takıldık hızla gidiyoruz.
Gerçi biz hala Anadolu İrfanından esintileri ciğerlerimize çektiğimiz için, kaideleri bozmayan istisnaların sayısı, bizde diğer dünya toplumlarına göre daha fazla.
İnsanlar neye ihtiyaçları varsa onu önceler.
Bu fıtratın gereğidir ve tüm dünyada böyledir.
Gelişmiş Batı toplumlarına baktığımız zaman insanların günlük konularının, ilgilerinin meraklarının hava durumu, hobi, sağlıklı yaşam gibi alanlara yöneldiğini, gelişmemiş veya gelişmekte olan toplumlarda ise bu ilginin din, siyaset, futbol, ekonomi dörtgeninde yoğunlaştığını görürüz.
Geçimini sağlayacak bir geliri, çalışmadığı zaman hayat standartını koruyacak bir sosyal güvencesi, evinde konforlu yaşamını sağlayacak eşyaları ve O’ nu mutlu edecek bir evin mülkiyeti ile bir arabası varsa, O insan kendi günlük hayatıyla ilgilenir.
Duygusal değildir duygusal tepkilerden de uzaktırlar ve sosyal birliktelikleri hafta sonu buluşmalarından ibarettir.
O’ nun içindir ki gelişmiş ekonomilerde öne çıkan bilim adamları, girişimciler, hapı yapıp parayı kazananlar, şirket patronları ya da sporcular sanatçılar hep göçmen ailelerin çocukları ve beyin göçü ile o ülkeye gelmiş göçmenlerdir.
Ekonomisi gelişmemiş- gelişmekte olan toplumlarda ise insanlar günlük yaşamlarını, başlarını sokacak evleri, emekliliklerini ve çocuklarının geleceklerini sürekli düşünmek, öncelemek ve garanti almak zorunda hissederler kendilerini.
Başını sokacak bir ev çok önemlidir hele 2 çocuğa 1’er bırakan anne baba vazifesini başarı ile ifa etmiştir. Ayağını yerden kesecek bir araba büyük bir konfordur çünkü bu ekonomilerde toplu taşımalar genelde insani standartları zorlayan seviyelerdedir. Ve fiili çalışma ile emeklilik arasındaki fark öyle çukurdur ki bu ekonomilerde insanlar artık yaş haddin doldu denilesiye kadar çalışır. Hatta emekli olunca da çalışmaya devam eder.
Bu gün ekonomik olarak içerisinde bulunduğumuz ortama kriz denilemez bu kriz değil çünkü krizler adı üzerinde ‘ krizdir’ yani kısa sürer ve biter.
Ya ölürsünüz ya da sürünerek yaşarsınız yada ufak bir ihtimalde olsa normale dönersiniz. Bizim yaşadığımız bir Ekonomik Fauda.
Birincisi şunu kabul edelim ki; bu ülke bu Anadolu 400 yıldır tam 400 yıldır borç alarak faiz ödeyerek yaşıyor. Osmanlı imparatorluğu zamanındaki enflasyonun karşılığı paradaki gümüş miktarıydı. 1500’ lü yıllardan itibaren parasındaki gümüş oranını her basımda daha da azalttı Osmanlı.
Yani bu topraklar enflasyon ile 1500’ lü yıllarda tanıştı. Yani neredeyse 550 sene önce.
Ülkemizin en değerli şirketi olan TÜPRAŞ’ ın borsa hisselerine göre değerlendirildiğinde karşılığı, hepimizin cep telefonlarımızdan oynadığı 3 fasulyeyi 3 şekeri yan yana getir patlat mantığına dayanan Candy Crush oyununu yazan King Games şirketinin Borsa bazlı değerinin yarısı bile etmiyor.
Yani biz ülke olarak Fakiriz… Bunu kabul edeceğiz.
Ama şunu da kabul edeceğiz ki, biz dünyadaki eş konumlu ülkelere rağmen Gelecek vaat ediyoruz. Ama geleceğimiz yalnız ve ancak bizim elimizde.
Yıllarca talebi karşılayamayan bir arz söz konusu olduğu için biz enflasyonla yani zamlarla yaşadık. Ve ülke ekonomisi sanayi, üretim, ihracat, istihdam ayaklarına değil de inşaat ve ekonomik koşullardan dolayı stokçuluk ve faiz başta paradan para kazanma yöntemleri ile ayakta durdu.
Geçtiğimiz yıllarda bu ülkenin ekonomisi iyi (!) iken olan neydi Size söyleyeyim.
İnşaat sektörünün desteklenmesi ile canlanan ve hareket kazanması ile yaşanan sanal ferahlama, bulunan ucuz kredilerle doların ve piyasa faizlerinin sübvanse edilmesi ve ithalatın önünün açılmasıyla birlikte ülkenin bir ithalat cenneti olması dolayısıyla talebi karşılayan arzın ortaya çıkışı.
O zaman yanlış olan bir şey vardı. O da şuydu: Karı Koca Öğretmen bir çifte aldıkları evi ( bu kaçıncı evleri diye bakmadan) teminat kabul ederek 0.70 faiz ile kredi kullandırırken, sanayicimiz o evin değeri kadar kredi istediğinde bunun en az iki katı teminat istedik ve sanayicimize krediyi 1.20’ den kullandırdık. Ama toplum mutlu, ekonomi canlı, ticaret hareketli olunca bunu sıkıntı görmedik ve bu işin sıkıntılı olduğu çeşitli kesimlerce dile getirilse bile Ali Babacan tarafından hep kulak arkası edildi.
Bu dönemim ülkemiz adına en karlı tarafı ulaşım ve sağlık altyapı ihtiyaçlarımızın tamamına yakınının ve eğitim alt yapımızın büyük bir kısmının halledilmiş olmasıydı.
İzleyen dönemlerde Savunma ve Enerji alt yapılarına Berat Bey’ in verdiği önem ve önceliğin kıymetini bugün bilemesek bile bir 10 yıl sonra hepimiz anlayacağız.
Pandemi ile küresel ölçekte ticaret durdu. Ardından tedarik zinciri kırılmasıyla üretim durdu ve tüm dünya enflasyona merhaba dedi…
Enflasyon soğuk hava gibidir herkese etkir.
Ama zengin kürk ile oturur, orta halli palto ile gariban ise mont ile.
Soğuk geçer zengin hayatına devam eder, orta halli zatürre tedavisini olur iyileşmeye çalışır ama ciğerleri sakatlamıştır, gariban ise veremden ölür yada iş göremez hale gelir.
Biz orta halliyiz. Zatürre olduk ve tedavi olmaya çalışıyoruz.
Açıkçası Sayın Mehmet Şimşek ve ekibi hepimizin bildiği tüm iktisat, maliye, işletme fakültelerinde derslerde anlatılan notlardan ve IMF politikalarından daha fazlasını ortaya koymalı.
Enflasyonun en yıkıcı etkileri orta halli ülkeler üzerinedir. Çünkü toplumsal barışı, çalışma barışını, insanlar arasındaki ilişkileri hatta aile hukukunu bozar. Toplumsal ahlaksızlığı tabana yaymaya başlar.
Enflasyonla mücadele ederken ekonomi kurmaylarının uygulamak istedikleri politikaları ve bunların toplumdaki etkilerinin neler olabileceğini sosyolog, psikolog, felsefeci ve fıkıh alimlerinden oluşan bir kurul ile tartışarak uygulamaya geçirmeli.
Ekonomi matematiktir. 2*2= 4 ama Vatandaş bunu 3’ te hisseder 5’ te hisseder. Önemli olan bunu önden algılayıp insanları üzmemek yada az ve kısa süreli üzmek olmalı.
Temel insanı ihtiyaçları yeterince ve kolayca tamamlayamayan, başını sokacak bir evi, ayağını yerden kesecek bir arabası olmayan ve emekli olmaktan kaçan toplumlar her türlü dış müdahaleye ve siyasal kaoslara ve seçim kararı değişimlerine son derece açıktır.
Enflasyonla mücadele edelim ama acı reçeteleri herkese eşit dağıtma adaletsizliğinden de vazgeçelim.
İlk evi alana mortgage benzeri bir kredi açalım ki ev alma hayaline ulaşabilmek adına insanlar her türlü gayri ahlaki yola sapmaktan yada koy vermekten sakınsınlar ( sanırım Eylül’ de bir açıklama yapılacak),
İlk arabasını alacak olan insanlara KDV ve ÖTV muafiyeti tanıyalım ki o insanlar için araba sahibi olmak bir hayal olmaktan çıksın,
Emekli maaşlarını ve emeklilerin sosyal desteklerini öyle bir noktaya getirelim ki 25 yaşında oğlu iş ararken yaş sınırına 2 sene kalmış vergi dairesinde alışan anne emekli olmamak için direnmesin …
Ve temel ihtiyaçlara erişim ve ulaşım kolay ve ucuz olmalı mutlaka ama mutlaka.
Bugün ulaşım fiyatlarında, gıda temizlik kağıt gibi temel ihtiyaçlarda yaşanan durum bir kaos. Ne neden zamlanıyor belli değil, soran yok, sorgulayan yok.
Bugün kasapta bir kilo kıymanın 350 TL olduğu ortamda ekmek arası 3 tek köfte seyyar arabada bile 50 TL.
Neden bu köfteci bu kadar kar elde etmek zorunda hissediyor kendisini çünkü bugün ülkemizde 400 Bin liraya ancak 15 yaşında yerli bir araba alabiliyorsunuz. 50 TL köfte satmakla o para birikir mi yada bu adam kiraların bu kadar arttığı bir ortamda dükkan açmayı hayal edebilir mi ?
Hanım sipariş veriyor 5 tane sabun 50 TL, fasulye 100 TL, Bamya 120 TL, Şeftali 45 TL.
En kötü ev milyon rakamından başlar olmuş.
Ev sahibi olmak, araba almak istiyor adam…
Köfteci haklı ya yarım ekmekle karnını doyuran sanayideki esnaf, o napıyor?
O da bir araba yıkamasından 250 TL istiyor ve bu durum adeta doğadaki azot çevrimi gibi devam ediyor ve ne yazık ki bu bir eko sistem haline dönüyor.
Olan kime olan sabit geliri olana daha doğrusu düşük sabit geliri olana.
Peki en basit hayaller bu kadar uzak olunca ne oluyor işte o zaman toplumsal yaşam denilen iklim her yerinden küresel ısınma tehditleri ile karşı kaşıya kalıyor. Toplumda ahlaki çöküş her alanda ve dilimde hızlıca yaygınlaşıyor.
Böyle durumlarda piyasayı en rahatlatacak enstrümanlardan bir tanesi enflasyon muhasebesine geçiş.
2000 Krizinde de TOBB çok seslendirdi ama dinletemedi fakat enflasyon muhasebesine mutlaka geçmeliyiz. İnanın bunu yaparsak devletin vergi gelirleri artacak.
Şunu unutmayalım ki verginin eşit alınması adaletsizliktir. Azdan az çoktan çok olmalı.
Çünkü çok çoğunu yine çoğaltıyor ama az azını çok zor çoğaltıyor.
Merak ediyorum İstanbul’ da o büyük AVM ve Rezidansları yapıp milyon dolarla mülk satan müteahhitler Manisa’ da bile 60 Milyon Liraya Villa fiyatı açıklayan müteahhitler, Çeşme’ de milyon dolarlara ev satanlar, proje bazlı ne kadar vergi verdi ?
Yada her türlü rant gelirinin vergisi ne zaman alınmaya başlanacak ?
Zengin düşmanlığı kesinlikle değil bu ama alınan verginin kar marjı arttıkça artması gerektiğine inanıyorum.
Yada alınan ürünün nev’ine göre artması gerektiğini düşünüyorum.
Tabii ki her şeyin kayıt altına alınmasıyla ve enflasyon muhasebesi ile birlikte…
Böylelikle herkes tuttuğuna yapıştıramasın.
Hayatı yoksul ve orta halli insanlar için daha kolay yaşanılabilir kılmak hedef olmalı ki, Ak Parti yıllardır 13 Milyona yakın insanımıza verdiği sosyal yardım ve desteklerle bunu sağlamaya çalışıyor.
Biz Türkiye Yüz Yılında Ekonomi Yöneticilerimizden kur faiz tahteravallilerine binmeden, sosyolog, psikolog hatta felsefecilerle hatta fıkıh alimleri ile birlikte ortak bir akıl ile çalışması yapmalarını ve mutlaka ama mutlaka şapkalarından o tavşanı çıkarmalarını bekliyoruz.
Üretim konusunda da Kamu Şirketlerine yönenilmesi yani Devletin devreye girip Gübre gibi kritik ürünleri üretmesi veya Kamu Şirketleri ile Özel Sektör ortaklıklarının yeniden gündeme gelmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Başımızdan asrın deprem felaketi, asrın orman yangınları, pandemi, küresel kriz, Amerika ve AB’ nin ekonomik saldırıları geçti. Ve bu toplum inancını Sayın Erdoğan’ a olan inancını bir an olsun sekteye uğratsaydı biz bu sıkıntıları asla aşamazdık.
Vallahi sendeledik hem de kötü sendeledik ama ayağa kalkacağız, kalkıyoruz.
Ek MTV geldi. Başımızla bir eyvallah.
Ama bunu herkese uygulamayalım. 15 yaş ve üzeri araçlardan almıyoruz deyiversin hükümetimiz.
Garibanın tüplü Şahin’i var evlat gibi baktığı, ellemeyelim bu Şahin’ i yahu. O gariban Şahin’ine binsin mangalını alsın cigarasını yakıp kolunu dışarıya çıkartıp pikniğe rahat gitsin.
Acıtmayalım garibanı. Yatı, uçağı yelkenlisi Mercedes BMW Posche’ si olandan alalım.
Bu ülkede Yabancı Bayraklı binlerce yelkenli ve motoryat sahibi varken ve bunları ülkeye vergilerini ödeyerek kayıt ettirmeye zorlamadan tüplü Şahin’ den ek MTV almayalım.
Aynı cümlemi tekrarlıyorum bitirirken.
Hayatı yoksul ve orta halli insanlar için daha kolay yaşanılabilir kılmak hedef olmalı…
Ne yapacaksan bunu önceleyerek yapalım.
14 Ağustos 2023
Hasan Fatih Özsümer