Asıl korkacak olan tüm dünyanın kontrolü kendisinde zanneden zavallı insancıklardır.

Dün bir mesaj aldım.

“Memsus’un anlamı, yarı deli demekmiş!

Sen de bazı yazılarında “Memsus!” ismini kullanıyorsun, deli misin sen?” diye soran bir mesaj.

“He!” dedim;

“Nasıl yani?” dedi.

“İşte öyle!” dedim.

“Niye ki?” dedi.

“Niye “Akıllı olmalıyım?” diye sordum.

Karşımdaki (Klavyenin diğer ucundaki) anladığım kadarıyla genç bir kızdı.

Deli dolu bir kız.

“Yaşatmak için yaşayan akıllı biri olmayı neden tercih etmiyorsunuz da deli olmayı tercih ediyorsunuz?” diye yazdı.

Belli ki kızmıştı ama nezaketinden de taviz vermiyordu!

“Sence bu dünyada yaşatmak için yaşamayı seçenler akıllı olanlar mı?” diye sordum.

Kafası karıştı.

“Benim yaşatmak için yaşamayı seçen çok akıllı bildiklerim var!” dedi.

“Kim ki onlar, ben tanımıyorum! Yok öyle birileri!” deyince daha da kızdığı belliydi.

“Mesela, Şah- Geylani, Gazali, İmam Rabbani, Üstad ve nice maneviyat büyüğü!” dedi.

“Sence onlar akıllı mı?” dedim.

İyice kızdı. Belliydi.

“Kapatacağım ve sileceğim sizi sayfamdan!” dedi.

“Dur!” dedim. “Hemencecik dellenme!”

“Bence onlar deli değil, ZIR DELİ!” dedim.

Bir şeyler ima ettiğimi anladı. Sanırım arkasına yaslandı ve düşünmeye başladı.

“Şu meseleyi birazcık açar mısın Memsus Hoca?” dedi.

“Deli Memsus!”

“Yok!” dedim. “Ben yarı deliyim. Cin çarpmış yarı deli.

Tam deli, hatta zır zır deli olan, onlar ve sizsiniz!”

“Hıııı!”

“Evet siz!”

“Sen Hasan Basri’yi duymadın mı hiç? Geçen gece sohbet ederken ne dedi biliyor musun?” deyince sanırım acıdı bana.

“Bak!” diye devam ettim.” Hasan Basri geçen gece dedi ki “Siz ashabı görseydiniz onlara ‘deli’derdiniz. Onlar da sizi görseydi ‘Bunlar Müslüman mı?’ diye tereddüt yaşarlardı.”

“Haaa!” dedi.

“Şu Hasan Basri!”

“Heee!” dedim. “O Hasan Basri!”

Sonra devam ettim anlatmaya:

“Bak kızım, biz bu dünyada gurbetteyiz biliyorsun. Ve her türlü gurbetin iksiri Hakk’a kurbettir (yakınlıktır).

İnsanlar kalabalıklar arasında yalnızdır. Ama şunu unutma, yalnızlığın ilacı Allah’a yakınlıktır. Aslında sap gibi yapayalnız olanlar, kendilerini kalabalıklar arasında zanneden Allah’tan uzak yaşayan, Allah’tan kopmuş kimselerdir.

Sen Allah’la irtibat halindeysen, hem de sıkı sıkı bir irtibat halindeysen, O’nu görmeden, duymadan, hissetmeden bir saniye bile geçiremiyorsan, yani O’na sırılsıklam âşıksan, tüm dünya alev alev yansa, gökteki yıldızlar başından aşağıya dökülse ve meteorlar birbirini takip etse kim takar ki?

Allah’ı dost edinen korkar mı bu hadiselerden?

Korkmaz, zira bu hadiseler hep Allah’ın kontrolünde yapılan hadiselerdir.

Asıl korkacak olan tüm dünyanın kontrolü kendisinde zanneden zavallı insancıklardır.

Hah! İşte bu kadar büyük hadiselerden korkmayan insanlar sence akıllı mıdır, deli midir? Taa Peygamberin ashabından bugüne kadar evini, barkını, eşini dostunu, anasını babasını, yurdunu yuvasını ardında bırakıp hiç bilmediği diyarlara sadece ve sadece Nam-ı Celil-i Muhammedi’yi duyurmak için yola çıkanlar sence akıllı mıdır deli midir?

Dinine, vatanına, namusuna, ahlakına yapılan saldırılar karşısında gencecik yaşına başına bakmadan dim dik duran; yılmayan, sinmeyen, aksiyonuna aksiyon katarak, hızını iki katına çıkararak yoluna devam eden, hemen her köşe başında karşısına çıkan uzun boylu gulyabanilere aldırış etmeden, onların ısırmasına, havlamasına, salya atmasına meydan vermeden koşarak hedefine giden gencecik kızlarımız, erkeklerimiz, yaşını başını almış amcalarımız, teyzelerimiz ve çocuğunun rızkından ayırıp bir öğrenci okutmak için çırpınan gariban vatandaşımızın yaptıkları sence akıllı bir insanın yapacağı işlerden midir?

Bu iş akıl işi değil kızım!

Bu akılla, mantıkla, zekâyla yapılacak iş değil.

Bu iş gönül işi!

Yakacaksın gönlünü Allah ve Resul’ünün aşkıyla.

Benim yüzüm gibi kapkara yanacak, kül olacak gönlün!

Sonra bekleyeceksin ve sabredeceksin!

Azm u karar içinde bekleyeceksin.

Süleyman Nazif’in dediği gibi diyecek ve bekleyeceksin:

“Rûhum benim oldukça bu îmanla berâber / Üç yüz sene, dört yüz sene, beş yüz sene bekler.”

Ruhunu ve bedenini üç günlük dünya için, menfaat için, makam için, yat için, kat için ve villa için üç kuruşa satmayacaksın.

Bak şunu asla ve asla unutma;

Allah âdil-i mutlaktır!

Zâlimi, haksızı, insafsızı imhal eder (ona mühlet verir) de ihmal etmez.

Hiçbir zaman zalime, sonuna kadar zulüm yapma fırsatını vermez.

Ve kesin inanıyoruz ki bütün zalimler hakkında bir gün mutlaka ve mutlaka şöyle denilir:

“Ve zulmedip duran o güruhun kökü de böylece kesilmiş oldu. Hamdolsun Âlemlerin Rabbi’ne!..” (En’âm, 6/45)

O halde bu dünyada akıllı olup kendi başına çırpınıp duracağına, deli ol, ver gönlünü Hak davaya, daya sırtını Allah’a!

Vesselam!

13 Aralık 2024

Dr. Mahmut Açık