İmam Gazali’nin, “Kâinatta mevcut olandan daha güzeli mümkün değildir!” sözü bu konuda enfestir.

Size bin sene ömür verilseydi ve siz şu an kâinatta mevcut olanların küçük bir parçasını inşa etmekle görevlendirilseydiniz, bunu gerçekleştirebilir miydiniz?

Elbette ki cevabınız “asla!” olacaktır.

Zira Allah kâinatı öyle güzel yaratmıştır ki

O’ndan başkasının bu mevcudatın bir zerresini bile meydana getirmeye ne gücü ne de kudreti yeter.

İmam Gazali’nin, “Kâinatta mevcut olandan daha güzeli mümkün değildir!” sözü bu konuda enfestir.

Fakat bu demek değildir ki mümin kişi vurdumduymaz olacak,

İşlerini savsaklayacak,

Zamanını boşa harcayacak,

Adam sendeci olacak.

Aksine mümin kişi, Allah yolunda koştururken bütün gayretini ortaya koyan,

İşlerini en güzel ve sağlam şekilde yapmaya çalışandır.

Çünkü Allah, kendi yolunda yürüyenleri tarihin hiçbir döneminde yol mağduru etmemiştir.

“Yandım, bittim, bunun çıkışı yok” denilen yer ve zamanlarda bile ellerinden tutmuş, sahil-i selamete çıkarmıştır.

Nuh (a.s), taşkın suyun ortasında,

İbrahim (a.s), alevler arasında kalmış,

Yusuf (a.s), kuyunun dibine düşmüş,

Musa (a.s), denizin kenarına kadar gelmiş ve yol bitmiş,

Eyüp (a.s), vücudunu saran yaralarla boğuşmuş,

Yunus (a.s), balığın karnında yüzmüş.

Efendimiz (s.a.v) mağarada sıkışmış;

Taif’te yağmur yerine taş yağmış mübarek başına;

Ve daha niceleri nice sıkıntılara dûçar olmuşlar lakin ümitlerini asla kaybetmemişlerdir.

“La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin!”  (Senden başka İlah yoktur. Sen her türlü noksanlıktan, eşi ortağı olmaktan uzaksın) la başlayan arz-u hallerini en yüce makama arz etmişlerdir.

Sıkıntı, dert, tasa ve keder insan içindir.

Sevinç, mutluluk ve neşenin de insan için olduğu gibi.

Bir bakarsınız karanlık ve sessiz çukurda çaresiz kaldığınız o anda güçlü bir ip atılıverir kuyuya.

Nereden geldiğini bilemediğiniz bu ipe tutunur çıkarsınız sahil-i selamete.

Ve gider Mısır’a Sultan olursunuz.

Yeri gelir üç beş kişinin gadrine, haset ve çekmezliğine uğrarsınız.

Belki üç beş kişiyle sınırlı kalmaz,

Gün gelir tüm dünya üstünüze üstünüze gelir.

Eşiniz, dostunuz en yakınlarınız sırtını döner bir anda size.

Sabreder, dua eder ve gereğini yaparsınız kulluğunuzun.

Çok geçmez, bir müddet seyr-i sülük-i ruhani geçirdikten sonra bir de bakarsınız Allah, sizin için gönüllerde taht kurmuştur.

Zira O (c.c) severse Cebrail sever, Cebrail severse gök ehli sever, gök ehli severse tüm kâinata sekine indirilir sizin için.

O yüzden küçük şeylere takılmamak lazım.

Küçük işlerle de oyalanıp büyük imtihanı kaybetmemek.

Eğer, Allah’a can-ı gönülden inandınız ve teslim olduysanız büyük işlere talip olursunuz.

Zira Allah’ın yardımını ve inayetini her zaman arkasında hisseden mümin büyük işlere talip olur.

O, büyük işleri kendi kamet-i kıymetine göre yapma adına kendi iradesinin hakkını vermeye gayret eder.

Ortaya çıkaracağı eserin en mükemmel olması için çabalar.

Kim ki bir işin arkasına düşer, onu yerine getirme adına bütün ceht ve gayretini ortaya koyarsa, kim bilir belki de Allah da ona istediğini lütfeder.

Evet, sonuç Allah’tandır.

Mümin, büyük komutan Selahaddin’in gibi düşünür;

“Biz seferden sorumluyuz, zaferden değil!”

İyice bunalıp sıkıntıya düştüğümüz her an;

Büyük düşünmeli, büyük işler yapmalı;

Ancak yaptığımız ve yapacağımız işleri de kâinatın en büyüğüne,

Tek ve benzersiz olana arz etmeliyiz.

“Zaferden değil, seferden sorumlu olduğumuz” idrak ve şuuruyla.

Vesselam!..

30 Ekim 2024

Dr. Mahmut AÇIK