Kur’an ne der, Hadis ne der umurumuzda bile değil.

Haydi la!..

Vallahi acımaz!

Bak geçenlerde bir profesör de öyle söyledi.

Hatta beyinle ilgilenen, uğraşan tüm bilim adamları aynı şeyi söylüyor.

Koca koca profesörler konuşanlar. Onlar bilmeyecek de kim bilecek?

Kullanın kullanabildiğiniz kadar!

İnanın bana!

Ciddi söylüyorum!

Acıyacağını düşünmeyin!

Allah her şeyi bir ölçü içerisinde yaratmış;

Ve kişiye kaldırabileceğinin üstünde de yük yüklememe sözü vermiş.

Biz kullanalım kullanabildiğimiz kadar;

Kullanmazsak zaten kuşunki kadar olan şeyimiz (beynimiz) iyice körelir.

Sadece yer, içer, çiftleşir ve uyuruz...

Bir de asgari ücretle geçinip, lüks içinde yaşayanların itibarlarını koruma ve kollama vazifesini alırız üzerimize salak şövalyeler gibi.

Kim gibi?

Onu siz düşünün!

Sakın Don Kişot (Don Quijote) gibi, diye düşünmeyin.

Zira Don Kişot, İspanyol romancı Miguel de Cervantes Saavedra’nın aynı adı taşıyan ünlü romanıdır.

Ve dahi İspanyol Altın Çağından bir örnek olarak en akıcı edebi eserlerden biridir.

Belki de İspanyol edebiyatına en ciddi bir giriştir.

Aynı zamanda Modern Batı Edebiyatı’nın en kayda değer kurgu romanlarından biridir.

Konusu mu, hemen söyleyeyim;

La Mancha’da yaşamakta olan ellili yaşlarındaki emekli bir centilmen olan Don Kişot şövalyeleri anlatan kitaplara takıntılıdır.

Don Kişot, okuduğu bu kitaplarda yazılan her şeyin doğru olduğunu sanmaktadır.

Don Kişot, yardımcısı ve hizmetkarı Sancho Panza ve Rosinante ile birlikte umarsızca şövalyelik günleri tasarlarken, etrafındaki insanlar onun yavaş yavaş çıldırdığını düşünür.

Dulcinea del Toboso, Don Kişot'un hayalinde canlandırdığı ve onunla birlikte maceralar kurduğu sevgilisidir.

Don Kişot, yani Senyor Kesada; halkını, vatanını çok seven bir insan olduğu için olsa gerek Sancho Panza'yı da yanına alarak Don Kişot oluyor.

Kitapta da sözü edildiği üzere Don Kişot, mazlumları korur ve de kötülere göz açtırmaz.

Fakat her zaman yere yıkılır.

Olsun be!

Bu bile güzel!

En azından kendi çapında kötülerle mücadele ediyor Don Kişot!

Peki biz ne yapıyoruz!

Romanda anlatılan bu salak şövalyenin yaptığının, en azından yapmaya çalıştığının yanından bile geçemiyoruz.

Sadece yiyor, içiyor, işiyor, çiftleşiyor, uyuyor ve kafa sallıyoruz.

Söylenen her şeye umarsızca inanıyor,

Araştırma gereği duymuyor,

Doğru mu yanlış mı bakmıyoruz.

Kur’an ne der, Hadis ne der umurumuzda bile değil.

Hadi bunlardan bi haberiz!

Ne Kur’an biliyoruz ne hadis…

Ya hu Google’a tık desek açılacak.

Bi baksak, bir iki kelime okusak.

Varsa yoksa yağcılık, yalakalık ve yanaşmalık...

İftira, haksızlık, fakirlik, yoksulluk, adaletsizlik, cahillik gırla gidiyor,  

Bu mağdur ve mazlum insanlarla yüz yüze baktığımızın farkında bile değiliz.

Yüzümüz olsa farkına varırdık.

Varsa yoksa menfaat!

Varsa yoksa çıkarcılık ve kendime nasıl fayda sağlarım düşüncesi.

Emin olun bu şu son yıllarda yaşananlar ne Lut kavminde ne de Ad kavinde bu kadar aşağı seviyede yapılmıştı.

Biz ne yapıyoruz.

Kullanmıyoruz.

Acır diye korkuyoruz.

Korkmayın la...!

Azcık kullanın. Azcık kullanalım...

Kullanırsak belki farkına varırız.

Ne bileyim belki de düşünmenin ve irdelemenin, özgür irademizin olduğunu bilmenin ne kadar güzel olduğunu keşfederiz.

Haydi korkmayın!

Şu beynimizi azcık kullanalım ve bir şeylerin farkına varalım. Farkına varmazsak Peygamberin itabına mazhar oluruz.

Ne diyordu Sultanlar Sultanı (s.a.v);

“Kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse kalbiyle düzeltme cihetine gitsin (kalbiyle buğuz etsin) ki bu da imanın en zayıf derecesidir.”

Vallahi Allah bunun hesabını bir gün sorar.

Vesselam!..

15 Kasım 2024

Dr. Mahmut AÇIK