“Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini!
Yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara!”
Hatırladınız mı bu şarkı sözünü?
Kim hatırlamaz ki?
Yıllar boyu yaşadığımız her hüznün,
Her vefasızlığın, her ayrılığın sonunda,
Ya da birisine sitem yollayacağımız zaman hemen dilimizin ucunda beliriverir bu şarkı.
“Biz birilerine bu şarkı sözü ile iadeli taahhütlü sitem yollarken, unuttuğumuz bir şey olduğunu düşünüyor muyuz?” diye sormadan edemedim akşam.
Acaba Yüce Allah bizim için ne düşünüyor?
O da diyor mu ki:
“Ey kulum, sen neden bana değil de sebeplere bel bağlıyorsun?”
“Sen neden ölümsüz ve daima diri olan Allah’a bel bağlamıyorsun da başka vesileler arıyorsun?”
“Sen neden sabredip, yalnız Rabb’ine güvenip, dayanmıyorsun?”
“Bilmez misin, Allah size yardım ederse sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah'a güvenip dayansınlar!”
Eğer biz O’nun (c.c) böyle demesi için gerekli şartları oluşturuyor, Allah’tan başka dayanak arıyorsak vay halimize!
Unuttuysak Allah’a yönelmeyi;
Vay ki hem de ne vay!
Oysa ki azcık tarihe baksak,
Azcık Kur’an kıssalarına göz atsak,
Velhasıl Allah’a inansak hiç problem kalmayacak.
Elbette ki problemlerimiz, dertlerimiz, tasalarımız, sıkıntılarımız vakt-i merhunu geldiğinde çözülecek, bitecek.
Elbette ki “Fe inne meal usri yusra” (Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır) ayet-i kerimesinde ifade edildiği şekliyle işleyecek, yaşanacak olan ne varsa.
Elbette hiç beklemediğimiz anda hiç beklemediğimiz sürprizler yağacak başımızdan sağanak sağanak.
Yeter ki biz dilimizden duayı eksik etmeyelim.
“Allahümme inni es'elüke min fec'etil hayri ve euzü bike min fec'etişşerr.
(Allah’ım senden sürpriz hayırlar diler ve beklenmedik şerlerden sana sığınırım.)
…
Bizim insanlar olarak en büyük problemimiz gelecek olan sürpriz hayır ve iyilikleri hemen bekliyor olmamızdır.
Sabretmesini bilmiyoruz.
Yardım sabırla istenir.
Bunu da kâinatın sahibi söylüyor:
“Ya eyyuhellezine amenustainu bis sabri ves salat, innallahe meas sabirin!”
(Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır!)
Nasıl mı?
Zamanı, zemini ve tarihi okumayı öğrendiğimizde, Allah’ın bitirici inayetinin hep son anlarda geldiğini görüyoruz;
Hz. İbrahim’e inayet ateşe düşerken geliyor.
Ateşe atılırken melek yaklaşıyor ve “Emrindeyim!” diyor.
İnsan denize düşse yılana sarılır. Oysa ki denizden kurtulma ihtimali vardır.
Hz. İbrahim (as) ateşe atılıyor ama bırakın herhangi bir sebebe sarılmayı, meleğe bile sarılmıyor.
Tam teslim!
Kayıtsız şartsız!
“Ey melek!” diyor.
“Allah halimi biliyor mu?”
Cevap net! “Evet!”
“O zaman çekil aradan!”
“Hasbunallâhu ve ni'mel vekîl!”
Fıtratını aşkın bir teslimiyetle Allah’a yönelince Allah ateşin fıtratını değiştiriveriyor.
Halil’ini yakmıyor.
Ateşe, “Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîme!”
(Biz de: Ey ateş! İbrahim'e serin ve selamet ol, dedik.) fermanını buyuruyor.
Hz. İsmail’in (as) boynunda bıçak, kesmiyor, kesemiyor.
Bir koçla iniyor Cibril-i Emin semadan yeryüzüne süzüle süzüle.
Hz. Musa (as) denizin kenarında ümmetiyle beraber.
Kendisine inanan üç beş müminle yalnız ve çaresiz.
Önünde uçsuz bucaksız derya-deniz,
Arkasında olanca gücü, kalabalığı ve kiniyle Firavun.
Musa (a.s) çaresiz,
Musa da açıyor ellerini semaya;
“Hasbunallâhu ve ni'mel vekîl!” diyor.
Firavun bütün gücü ve aveneleriyle tam da;
“Yakaladım, işini bitirdim!” dediği anda olmaz denilen oluyor.
Allah’ın inayeti denizi yol yapıyor. Allah bilir kaç şerit.
Yusuf (as) kuyuda!..
Hz. Yakup; Yusuf’unu kaybedince acısını yüreğine gömüyor!
Ama Allah’ın inayeti kendisine uzanan bir kovayla görünüyor.
Bir kovayla Mısır sultanlığı için çıkıyor Yusuf (a.s) kuyudan.
Bir kovayla tarih değişiyor, Züleyha' ya bir haller oluyor.
Peygamberimiz (s.a.v), en sadık arkadaşıyla mağarada dua ederken,
Bir örümcek ağı, iki güvercinle gelir Allah’ın inayeti.
O halde, “lâ tahzen innallâhe meanâ!”
“Üzülme! Allah bizimledir!”
Rahman (c.c), “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı ey can?
O halde ne diye üzülürsün!
Kov kalbinden tasayı kederi,
Aç ellerini Mevla’ya!
İbrahim Hakkı’nın dediği gibi;
“Sen Hakk'a tevekkül kıl
Tefvîz et ve râhat bul,
Sabr eyle ve râzı ol,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse, güzel eyler!..”
Vesselam!..
12 Mayıs 2024
Dr. Mahmut Açıl