Aslında ben kendi kendimle konuştum. Otuz yıllık bir çalışma hayatının sonunda emekliliğime dokuz gün kala bir sabah uyandığımda sağ omuzumun arkasından, ense tarafımdan bir yerden birisi kulağıma fısıldadı
(Orta yaş için yaşam rehberi)
İnsanoğlu yaratıldığı günden bu yana ömrünü hep bir arayış içinde geçirmiştir. Hep bir şeylerin eksikliğini hissetmiştir hayatında. İçinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya çalışmış ancak bu çabası sonucunda en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur.
En gelişmiş canlı olan insanı yine en gelişmiş canlı olan insan incelemiş ama mutlak bir sonuca varamamıştır.
Normali yakalamak ve yaşamak insanoğlunun ana gayesi haline gelmiştir günümüzde. Normali yakalayabiliyorsanız, kendinizi başarılı addetmelisiniz bence de.
Peki, nedir normal?
Bir görüşe göre, kendine ve topluma orta derecede uyum sağlayabilen ve çoğunluğu oluşturan grup normal sayılır. Siyah ya da beyaz gibi keskin bir ayırımdan ziyade, grinin tonlarını yakalayabilmektir normallik.
Bir başka görüşe göre de normallik bir süreçtir. Normal davranış, birbiriyle etkileşim durumunda olan sistemlerin ortak bir ürünüdür. Normallik, her hangi bir andaki durumu tanımlamak yerine, organizmadaki değişiklikleri ya da süreçleri vurgular.
21. yüzyıl dünya insanı kompleks bir yapıya sahiptir. Çoğunluk açısından baktığımızda grinin tonlarını yaşar. Ama siyah ve beyaz gibi keskin çizgiye sahip insanlar da yok değildir hayatımızın bir köşesinde. Hem duygu, düşünce açısından, yani ruh sağlığı bakımından hem de beden sağlığı bakımından geçerlidir bu. İnsan hem yapan hem bozan; hem kıran hem seven bir varlıktır. Maddi refah içerisinde, bir eli yağda bir eli balda yaşayan kimi insanların hemen yan dairedeki komşusunun açlıktan öldüğüne şahit olduğumuz bir dönemde yaşıyoruz.
Ailesini korumak isteyen, onları hem ahlaki hem de toplumsal/kültürel değerler açısından iyi yetiştirmeye çalışan, manevi gelişimlerine önem veren, onlar için hemen her şeyi yapabilecek ebeveynlerin oturdukları semtte; bir alt dairede her gün ailesine psikolojik ve fiziksel şiddet uygulayan komşularla altlı üstlü yaşıyoruz.
Sabah gözünü açabildiği, nefes alabildiği için şükredebilen, bir yaprağın yeşerdiğini, bir çiçeğin açtığını görünce yaşamında bir anlam bulabilen insanlarla beraber; yaşamında anlamsızlığın girdabına düşüp boğulan ve henüz gencecik yaşında hayata küsüp ucan balonunun ipini kendisi kesen insanlar çoğu zaman aynı masada yemek yiyorlar.
Biz bu küçük yazı dizimizde insanoğlunun iki dünyasını (ruh ve beden sağlığını) konuştuk.
Aslında ben kendi kendimle konuştum. Otuz yıllık bir çalışma hayatının sonunda emekliliğime dokuz gün kala bir sabah uyandığımda sağ omuzumun arkasından, ense tarafımdan bir yerden birisi kulağıma fısıldadı:
“Posta kutusuna bak! Sana mektup yazdım!” dedi.
“Sen kimsin?” dedim.
“Ben senim!” dedi ve kayboldu.
Posta kutusuna baktığımda bir mektup gördüm. Pulsuzdu. İadeli taahhütlü falan değildi. Alelade sarı büyük bir zarfa konmuş bir mektuptu. Birisi yazmış ve getirip posta kutusuna koymuştu.
“Be hey sersem!” diye başlıyordu mektup. Bu güne kadar kimse bana “Be hey sersem!” dememişti.
“Bey, beyefendi, hocam!” diyenler çoktu ama ilk defa birisi “Be hey sersem!” diye hitap ediyordu.
Merakla okumaya başladım.
“Merhaba Hoca ya da senin tabirinle sadece Memsus! (Benim lakabım “Memsus”dur. “Mesmsus, kelime anlamı olarak çok da akıllı olmayan, yarı deli” demektir,)
Sana yazdığım bu mektuba canım cicimli kelimelerle başlamayacağım. Neden diye sorma çünkü senin bunu şimdilik hak ettiğini düşünmüyorum!”
İlk mektubu okuduktan sonra saatlerce düşündüm. Tekrar tekrar okudum.
Sonraki gün ikinci, bir sonraki gün üçüncü mektup geldi. Tam dokuz adet mektup vardı. Hep aynı saatte geliyordu.
Emekliliğime tam dokuz gün vardı ve bana tam dokuz adet mektup geldi.
Mektuplarda, özden, ruhtan ve sağlıktan bahsediyordu. Orta yaşa girdiğim bu dönemde bedensel ve ruhsal sağlığımı nasıl korumam gerektiği anlatılıyordu.
Peki, kim gönderiyordu bu mektupları ve beni nasıl bu kadar iyi tanıyordu?
Mektupların gelme işi bittikten sonra binanın güvenlik kameralarını incelediğimde gecenin sabaha yakın bir saatinde kendimi gördüm basamaklarda. Dokuz gün boyunca hep ayını saatte, sabaha yakın bir zamanda basamaklardan yavaşça iniyor ve kendi posta kutuma kendime yazılmış mektupları atıyordum.
Pulsuz ve mühürsüz!
“Normal nedir?” diye sormuştum ya yukarıda!
Buyurun size bir vaka! Normal mi anormal mi siz karar verin.
Ünlü Psikolog Victor E. Frankl der ki; “Anormal bir duruma anormal bir tepki vermek normal bir davranıştır.”
İnsanoğluna sunulmuş en büyük nimetlerden biridir sağlık. Sağlık aynı zamanda insanın özüdür. Özünü kaybeden bir varlık hayatiyetini sürdüremez. Sağlığı bozulmuş bir insan da hayattan zevk alamaz. Sosyal, toplumsal, bireysel maddi manevi sorumluluklarını yerine getiremez. Unutmayın ki sağlıklı olmak insan mutluluğunun küçümsenemeyecek bir parçasıdır. Hem bedensel hem de zihinsel sağlık çok önemlidir. Endişelenmeyin, şizofren değilim. Bedensel sağlığım da zihinsel sağlığım da yerinde çok şükür. Kendime yazdığım mektupları paylaştım sizinle. Hem bedensel hem zihinsel sağlıkla ilgili tüyolar verdim.
Durun canım, hemen kapatmayın yazılarımı. İç sesimin Memsus’a dediği gibi:
“Rahatlayın biraz. Alın elinize kahvenizi, yaslanın arkanıza. Ama lütfen Türk kahvesi olsun. Ne anlar insanlar şu yapay, lastik gibi sünen ve garip kokan hazır kahvelerden bir türlü anlayamadım gitti. Siz en iyisi mi Türk kahvesinden asla vazgeçmeyin. Hazır kırk yıllık bir hatır da mevzubahisken ciddiye almak lazım bu kahve işini. Haydi, bakalım, ne zaman patlayacağı belli olmayan bomba gibi durmayın karşımda. Alın kahvenizi elinize, oturun okuma koltuğunuz, tabletinizi, bilgisayarınızı ya da cep telefonunu alın elinize, daremedya’da yazarlar kısmında benim “Kendime Mektuplar” bölümünü açın ve derin bir nefes alın. Çok derin nefes alın. Okuyacaklarınız nefesinizi kesebilir.”
İyi okumalar ve düşünmeler...
Vesselam!
(Hamiş: Dokuz mektup yazdım kendime ama mektuplar biraz uzun. Bu siteye aktarırken mektupları ikiye üçe bölerek aktaracağım. Yani on dokuz bölüm bile olabilir.)
Vesselam!
23 Ocak 2025
Dr. Mahmut Açık