Dünya dönüyor! Hiç durmadan son sürat dönüyor ve asıl yörüngesine doğru kayıyor. Hani, rahmetli Sezai Karakoç’un dediği gibi;
Dünya dönüyor!
Hiç durmadan son sürat dönüyor ve asıl yörüngesine doğru kayıyor.
Hani, rahmetli Sezai Karakoç’un dediği gibi;
“Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti!”
Almış başını gidiyor zaman!
Sağa sola çarpa çarpa, önüne geleni erite erite gidiyor!
Vakit tükeniyor,
Mum titriyor,
Mum eriyor!
Zaman, bir zamanlar ellerinden bahar çiçekleri devşirilen bir kadının elleri gibi yaşlandıkça titriyor, kırışıyor.
Zaman geçiyor ve biz yeryüzünün hakiki mirasçıları, merhamet timleri, atadan dededen ilk hak olarak kalan mirasımızın hayaliyle, hayaletiyle yaşıyoruz.
Bize ilk elden hak olan mirasımızı çapulculara kaptırdık, farkında değiliz.
Tüketiyorlar mirasımızı.
Har vurup harman savuruyorlar değerlerimizi.
Saçıp savuruyorlar,
Orada burada harcıyorlar.
Değerden, gözden, kıymetten düşürüyorlar.
Bir zamanlar duyunca tüylerimizin diken diken olduğu kavramları şimdi bozuk para gibi harcıyorlar/harcıyoruz farkında değiliz.
Ne kutsal kaldı ne din ne ahlak ne değer...
…
Evet atadan kalan mirasımız dedim değil mi?
Taa Âdem atamızdan Havva anamızdan kalan mirasımızı kimin ya da kimlerin kullandığı meçhul şimdi.
Peygamberimizle veraların verasına çıkan mirasımız ve değerlerimiz permeperişan!
Allah Kuran’da “Andolsun ki, Tevrat’tan sonra Zebur’da da: Yeryüzüne mutlaka sâlih kullarım vâris olacaktır, diye yazdık.” buyuruyor.
Kasemle (yeminle) söylenen bu ilahi söz elbette ki bir gün gelecek gerçekleşecektir.
Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Ama bu mirasa sahip çıkacak kişilerin birtakım özelliklerinin, hususiyetlerinin, mirasa sahip çıkabilme kabiliyetlerinin olması lazım gelmez mi?
Gelir elbette!
Niçin, bu mirasa sahip çıkacak kişileri bir gün gelecekler diye ötelerde, uzaklarda, ilerleyen zamanlarda bekleyelim ki?
Niçin bu kişiler biz olmayalım?
Ya da gelecekte geleceklerse, niçin geldikleri zaman işleri kolaylaşsın diye onlara çay, çorba, yemek, aş hazırlamayalım?
“Nasıl olacak bu?” dediğinizi duyar gibiyim!
Evet, eğer tarihin sisli dumanlı bir döneminde, yeryüzünün gerçek mirasçıları olduklarını iddia edenler, bu semavî mirasın gerektirdiği performansı gösteremedikleri için, mülkün gerçek sahibi tarafından mirastan mahrum bırakılmışlarsa, böyle bir mahrumiyetten kurtulmanın yolu, dönüp yine yeniden O’na (c.c) sığınmaktan geçer.
İşte tam da böyle olacak!
Yeniden O’na (c.c) yöneleceğiz,
Yeniden O’na (c.c) sığınacağız!
Allah, yeryüzü̈ mirasını şuna buna değil, kulları arasında salih olanlara vadetmiştir.
Yani Peygambere uyan, onu kabullenen, dediklerini harfiyen yerine getiren ve onu sevenlere;
Kohlberg’in ahlak kuramını değil de Kuran’ın ahlak kuramını temsil edenlere,
Kuranî ahlaka uyanlara;
Birlik ve beraberlik düşüncesiyle oturup kalkanlara,
Yaşadığı çağın şuurunda olanlara,
İlimle, fenle, bilimle, sosyolojiyle, psikolojiyle, adaletle, hak ve hukukla donatılmış bulunanlara,
Dünya ve ahiret dengesini kurabilenlere,
Hak yemeyenlere, haksızlık etmeyenlere,
Yardımsever olanlara,
Komşusu açken tok yatmayanlara,
Peygamberlik semasının yıldızları olan sahabelerle aynı yörüngede hareket eden ruh ve mana üveyiklerine, bülbüllerine, kanaryalarına vadetmiştir.
Leş kargalarına, baykuşlara, papağanlara değil!..
O halde mirasımıza sahip çıkmamız gerek!
Mirasımıza sahip çıkmak içinde bize hak olan bir mirasımızın var olduğunu önce anlamak sonra anlatmak gerek.
Mirasın diğer ortaklarına söylemek ve bunu yaymak gerek.
Bencillik etmemek, paylaşmak gerek.
Bunun için de timler kurmak gerek!
Adına merhamet timleri dediğimiz iyilik timleri kurmak gerek!
Hani diyor ya yine şair;
“Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır!”
Bu timlere katılacak kişilerin ümitli olması ve küllerinden yeniden doğacak kadar cesur olması gerek.
Öncelikle de kalbinde merhamet adlı bir çınarın tohumlarının olması gerek.
İçinden dışından hayatını iyilik üzerine yaşayacağına söz vermesi gerek.
Alacağı her nefesi, atacağı her adımı iyilik üzerine atması gerek.
Önce kendini sonra etrafındakileri manen beslemesi gerek.
Kuran ve sünneti iyi öğrenip, bu çizgide yaşamayı amaç edinmesi gerek.
Çağın ilim ve fenlerine de talip olması gerek.
Otobüste yaşlı, hamile ve gazilere yer vermek gibi küçük ama önemli bir hareketle işe başlaması gerek.
Oturduğu apartmanın kapısından girerken çıkarken gördüklerine selam vererek, hâl hatır sorarak yeninden insan olduğumuzu hatırlayıp hatırlatarak yaşaması gerek.
Evde pişirdiği bir tencere çorbayı alt-üst veya karşı komşuya da bir tas göndermeyi düşünerek pişirmesi gerek.
Pazardan gelirken aynı istikamette giden elleri dolu bir büyüğüne poşetleri taşımada yardım teklifini yapması gerek!..
Velhasıl,
Önce Allah’ın kitabının kurallarını sonra Peygamberin yaşayışını ve sonrasında da on binlerce yıldır, taa Âdem atamızdan bugüne kadar gelen güzellikleri yeniden dirilterek, yaşayarak, temsil ederek ancak ve ancak bize vaat edilen kutsal mirasa varis olmak gerek.
Mirasa varis olmaya talip olmak gerek!
Ama hepsinden de önce insan olmak gerek!
Vesselam!..
27 Mayıs 2024
Dr. Mahmut Açıl