“Bir cuma günü insanın şeytanla ne alışverişi olabilir ki?” diye düşünmeyin!
“Bir cuma günü insanın şeytanla ne alışverişi olabilir ki?” diye düşünmeyin!
Bilgisayarımı açtım, nereden nasıl geldi bilmiyorum ama komik olduğu düşünülen ya da gerçekten komik diye değişik sitelere gönderilen bir karikatürle karşılaştım.
Karikatürde, cehennemden bir manzara resmi, (Allah düşürmesin, çoluk çocuk, eş dost, yakın akraba ve tüm tanıdıklarımı(zı) uzak etsin.)
Kafasının üstünde iki tane boynuzu olan (Öküz demiyorum, dikkat edin başka bir şeyden bahsediyorum. Öküzün de boynuzu var ama o masum bir hayvancağız. Etinden, yağından, dişisinin sütünden, kendisinin derisinden, tarlada büyük çişinden!.. Oooo hemen her şeyinden istifade edilen bir heyvandır. Faydalıdır yani!) burnu upuzun, sırtında kırmızı bir pelerin olan bir zebani!..
Karşısında da beyaz kefeniyle elleri arkasında duran ama pis pis sırıtan bir fani…
Mevzuumuz olan ve olacak olan şeytanın tuzaklarından bir ya da birkaçına düşmüş bir kişi, adam, fani, zat…
Etraftan kıpkırmızı ateşler yükseliyor!
Yukarıdan alev damlaları düşüyor!
Bizim adam, ağzında bir sigara zebaniye dönüyor ve sırıtarak: “Yak ulan şu sigarayı elindeki ateşle!” diyor, bir yandan da dudaklarını kıvırıyor!
Zebani, kel başındaki olmayan saçlarını yoluyor, gözler Zekeriyacığımın gözleri gibi biri mağripte biri maşrıkta, fıldır fıldır maşallah!
Yüz, alabileceği en abuk sabuk şekli almış.
“Ya hu kardeşim!” diyor…
“Seni yakmanın tadını çıkarttırmayacan di mi?”
…
Aslında hayattayken de şeytanı sinir etmenin, onu çileden çıkarmanın binlerce yolu var biliyor musunuz?
Ben şimdi onları anlatmayacağım size. Sonra, belki daha sonra…
Şimdi söyleyeceğim farklı, çok farklı bir şey!
Sabahleyin kimi zaman içinizden, hatta birazcık ta sesli sesli:
“Allah Allah, hayırdır inşallah!” diye cıkılaya cıklaya kalkıyor ve sonra da o gece gördüğünüz rüyayı, sanki yangından mal kaçırırcasına önünüze ilk gelene (özellikle arkadaşlarınıza, kankanıza) anlatıyorsunuz ya!
Eeeee!
İşte onu yapmayın aziz dostlar!
İşin ehli olmayan kişiler hemen atlarlar, rüyanıza olmadık yorumlar, te’viller yaparlar.
Kimi Freudyen yoruma bayılır,
Kimi Jungenyen;
Kimi Adleryan...
En en başarılıları sallamasyon yorum yapanlardır.
“Ay kıııızzz!” der, bir de başını iki yana uzun uzun sallayarak başlar yorumlamaya.
Siz hasbel kader rüyanızda, evinizin içinin suyla dolduğunu görseniz, bizim sallamasyoncular (ehil olmayan yorumcular ki bu sizin arkadaşınız oluyor) hemen bin bir türlü felaket senaryoları kurar. Oysaki bu sizin bir seyahate çıkacağınızı, muvakkaten (geçici olarak) o evden ayrı kalacağınızı, üzerinize bereket yağacağını ifade ediyor olabilir di mi canım?
Yine bir binanın yıkıldığını görseniz, yorumcu arkadaşlarınıza kalırsa vay başınıza gelenlere! Ama te’vil-i ehadis açısından, o geçici bir sarsıntı demektir.
Yangın neticesinde olmayan yıkıntılarda her zaman yeniden filizlenme söz konusudur.
Söz gelimi, selin sebebiyet verdiği zayiat (zararlar) kalıcı bir sarsıntıya yol açmaz; o muvakkat bir meşakkatin (güçlük, zorluk) remzidir (işaretidir.)
Demem o ki rüyaların ve hadiselerin lisanı, içinde bulunduğumuz âlemin lisanından çok çok farklıdır.
Aldanmayın ve aldatmayın etrafınızdakileri, bilmeden-istemeden!
Etrafınıza bakınca belki bir anda göremeyebilirsiniz ama fi tarihinden bu yana gelmiş geçmiş pek çok Hak dostu şu kanaatte birleşmişlerdir:
“Rüyaların ve yakazaların başkasına anlatılması bir düğümü çözmek gibidir. Onlar ekseriyetle anlatıldıkları ve yorumlandıkları gibi çıkar.
Te’vil adına ağızdan çıkan kelimeler, bir yönüyle Hak nezdinde hadiselerin karara bağlanmalarına ve o şekilde meydana gelmelerine sebep olacak dua yerine geçebilir!”
Vay anam! O zaman dikkat etmek lazım.
Ağzımızı sıkı tutup, söz gümüşse sukut altındır, düsturunu çok iyi işletmek lazım.
Ne demişler: “İbadet on kısımdır, dokuzu susmaktır”
Susmak da ayrı bir kabiliyet, ayrı bir beceri, ayrı bir yetenek değil mi?
Gelelim bizim şeytana!
Şeytan insanları ümitsizliğe sevk etmek için kimi zaman bu tür rüya hilelerine de başvurabilir.
Kimi zaman da bir baykuşun içine girer çeke çeke sizin balkonunuza getirir ve saatlerce öttürür!
Amaç sizin moralinizi bozmak ve olumsuz frekansa sokmaktır sizi!
Niyet kötü, akıbet Cehennem!
Baykuşu görür görmez, bir zamanlar fi tarihindeki felaket tellalları gibi, elinize davul alıp başınıza gelecek belayı, musibeti beklemeyin.
Açın elinizi dua edin. Kitabınızı (Kuran-ı Kerim’i) alın okuyun, kalbinizi ferah tutun. Ne gelirse O’ndan (c.c) gelmiyor mu?
Kanmayın şeytana kanmayın!
Ne iblistir o biliyor musunuz?
Bakın, bir tarihte adamın biri gecenin geç saatlerinde yatağına girmiş ve uyumuş. Uyur uyumaz da başlamış rüya görmeye.
Rüyasında kendini farklı bir memlekette bulmuş. Bakmış ki az ileride bir Kilise var, birçok kişi içeri girip dışarı çıkıyor. Merak etmiş ve kendisi de girmiş içeri. Bir de ne görsün. İçeride değişik heykeller var!
Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem gibi zat-ı muhterem ve muhteremelerin heykelleri bir arada, sırasıyla sergilenmiş.
Az ileride de ne olduğu belli olmayan tipsiz mi tipsiz bir heykel varmış.
Ziyaretçiler ellerinde birer mum, heykellerin önüne geliyor ve yaktıkları mumları heykellerin önüne bırakıp (dikip) gidiyorlarmış. Bizim zat-ı muhteremin dikkatini bir şey çekmiş. Ziyaretçiler tüm heykellere mum dikerken en sonda duran hilkat garibesi heykelin önü boşmuş.
Hiç kimse teveccüh edip o heykele mum dikmiyormuş.
“Bulunduğun yere uyum sağla!” düsturuna uyarak kendisi de tüm heykellere sırasıyla mum dikmiş. En sondaki ucube heykelin önüne gelince kilise bekçisine sormuş:
“Bütün heykellere mum dikilirken, bu heykele neden dikilmiyor?” diye.
Bekçi: “Hemşerim!” demiş, “O şeytandır. Hiç şeytana mum dikilir mi?”
“Hım!” demiş bizim adam. Biraz kaşınmış, sonra düşünmüş ve kararını vermiş.
“Şeytan meytan, ne olursa olsun. Allah’ın yarattığı bir canlı değil mi o da? Bir mum da ona yakayım!” diyerek bir kuruşa bir mum almış ve yakıp şeytan heykelinin önüne dikmiş.
Tam kiliseden çıkmış ki arkasından biri seslenmiş:
“Hey! Bekle beni!”
“Sen kimsin?” demiş merakla. Çünkü karşısında duran az önceki heykelmiş. Canlanmış ve adamla konuşmaya gelmiş.
“Yav!” demiş heykel, (Yani şeytan. Bundan sonra ‘şeytan’ diyeceğim.) sen ne mübarek ve güzel bir adamsın. Dünya yaratıldı yaratılalı hiç kimse beni senin yaptığın gibi mutlu etmedi. Herkes diğer heykellere mum dikerken hep bana baktı ve sövdüler. Mum dikmediler. Ama sen beni adam yerine koydun ve bir mum da benim için satın aldın, yaktın ve benim heykelimin önüne diktin.”
“Önemli değil canım, basit bir şey bu!” demiş bizim adam göğsünü kabartarak.
Ama şeytan bu, boş durur mu? Kendisinden beklenmeyen bir yumuşaklıkla: “Olur mu canım!” demiş. “Sen ki bana bir iyilik yaptın, ben de sana bir iyilik yapayım da hayatın boyunca beni unutma!”
Sonra “Gel benimle!” diyerek adamı almış bir çölün ortasına götürmüş. “Kaz şurasını!” demiş. Adam birkaç kürek kum attıktan sonra bakmış ki, bir testi dolusu altın var. Çok sevinmiş. Kucaklamış altınları. Hemen alıp götürmek istemiş.
Şeytan ise, “Olmaz!” demiş. “Sen şimdi rüyadasın, bu yeri iyice belle, bir işaret koy, sabahleyin gel tekrar kaz ve al götür altınları. Bu da benim sana küçük bir hediyem olsun!”
Bizim saf adam çöldeki kumların üzerine koyacak bir işaret bulamamış. Şeytan tekrar devreye girmiş. “Bak, bu kumların öyle bir özelliği var ki, üzerine bevledersen (işersen) o iz kaybolmaz.”
Bizim adan bunu duyar duymaz başlamış altının gömülü olduğu yere bevletmeye…
Aradan birkaç saniye geçmiş geçmemiş ki, hanımının sesiyle uyanmış:
“Allah cezanı vermesin a herif! Kırk yaşında hala yatağa mı yapıyorsun?”
Uyanır uyanmaz “Eyvaaahhhhh!” demiş demesine bizim adam, ama iş işten geçmiş ve yatak batmış.
“Aman hanım!” demiş. “Sus! Ben suçumu biliyorum! Sen durup dururken şeytana mum dikersen o da seni böyle maskara eder işte!”
Evet, sevgili dostlar! İşte böyle!
Neme lazım, uzak durmak lazım bu iblisten! Ne olur ne olmaz. Siz onun iyilik yaptığını sanırsınız ama o yine iblisliğini yapar.
Vesselam!..
25 Mayıs 2024
Dr. Mahmut Açıl