Kendinizden, yaptıklarınızdan, duygularınızdan, hal ve hareketlerinizden abarttın derseniz el ve ayaklarınızı doğru yere koyup koymadığınızdan bile şüphelenirsiniz.

Bir narsistle ilişki yaşıyorsanız eğer,

Herhangi bir konuda master/doktora seviyesinde eğitim almış olsanız da,

Kendinizi çocukluktan bugüne kadar tam donanımlı bir şekilde yetiştirmiş olsanız da,

Yani kısacası herhangi bir konuda ne kadar iyi olursanız olun, kendinizi hiçbir zaman tam hissetmezsiniz.

İçinizde hep bir eksiklik duygusuyla yaşarsınız.

Kendinizden, yaptıklarınızdan, duygularınızdan, hal ve hareketlerinizden abarttın derseniz el ve ayaklarınızı doğru yere koyup koymadığınızdan bile şüphelenirsiniz.

Çaresizlik dostunuz olmuştur.

Çaresizlik duygusu her an yanı başınızda sizi asla terk etmek istemeyen sadık bir arkadaş gibidir.

Nereye baksanız onu görür, nereye dönseniz onu hissedersiniz.

Ümitsizlik, yeis, üzüntü ve huzursuzluk hali…

Kafanız daima karışıktır.

Doğru kararlar alamazsınız aldığınız kararlardan şüphe duyarsınız.

Duygusal ve mental tükenmişlik hali kaçınılmazdır.

Akşam ya da günün herhangi bir saatinde yalnız kaldığınızda, elinize kahvenizi alıp kafanızı oturduğunuz koltuğun baş kısmına yasladığınızda, neden kaynaklandığını bilmediğiniz bir iç çekme, acı hali ve üzüntü içinde olduğunuzun farkına varırsınız.

Oysaki sizin acı çekmemeniz ve içinde bulunduğunuz ambiyansa göre gayet mutlu olmanız gerekiyordur.

Yaşamdan zevk alamamak için görünürde bir sebebiniz yoktur ama yaşamdan zevk alamıyorsunuzdur.

Ya, bu durup dururken hem de hiç sırası değilken gelen utanç duygusuna ne demeli?

Dikkat ettiniz mi? Ne kadar haklı olursanız olun, yaşadığınız tartışmaların sonunda hep özür dileyen kişi siz oluyorsunuz!

“Hocam ne yaptın sen?

Öldürdün bizi!” demeyin!

Bu duygular bir narsistle ilişki yaşamaya başladığınız an sizde hemencecik, birdenbire ortaya çıkıp oluşmaz.

Ağır ağır, kademeli bir şekilde gelişir.

Ama isteseniz de gelişir, istemeseniz de…

Farkına bile varmazsınız içine girdiğiniz girdabın, çıkmaz sokağın, çıkışı olmayan labirentin!

Evet, hissedilen bu duygular uzun süreli olduğunda bireyi ele geçirir ve kalıcı hale gelir.

Çünkü kademeli gelişme, yaşadığınız duygulara uyum sağlamaya neden olur.

Hani pek çoğunuzun bildiği bir haşlanmış kurbağa sendromu vardır.

Toplumların veya bireylerin bir şeyi yavaş yavaş yaşadıklarında bu duruma tepkisiz kalmaları neticesinde ortaya çıkan bir durumdur bu.

Haşlanmış kurbağa sendromu, zihinsel ve duygusal olarak tükenene kadar sürekli kötüye giden bir kısır döngüde kalmanıza sebep olabilir.

Hikâyeye göre, bir kurbağayı kaynar bir suyun içine bırakırsanız hemen tepki verir ve kendini dışarıya atar.

Ancak, aynı kurbağayı soğuk ya da ılık bir suyun içine koyarsanız ve korkutmazsanız öylece kıpırdamadan duracaktır.

Suyu alttan yavaş yavaş ısıtırken yükselen sıcaklık karşısında kurbağa, hiçbir şey yapmaz ve keyif almaya başlar.

Yükselen sıcaklıkta kurbağa sarhoşluk hazzıyla kendinden geçerek dışarı çıkamayacak hale gelir.

Kaçmak için bir engel kalmadığı halde kaçamaz ve haşlanıp pişer.

Çünkü kurbağanın sinir sistemi yavaş ve tedrici değişimlere değil, ani değişimlere göre programlanmıştır. 

Bunun sonucunda kurbağaların büyük bir kısmı içinde bulundukları “değişimi” algılayamadıkları, daha doğrusu rehavete kapılıp gevşedikleri için haşlanarak canlarını vermiş olurlar. 

Narsist bir bireyle ilişkisi olan kişiler de aslında bu kurbağanın durumundadırlar.

Yaşadıkları duygusal kötüye gidiş yavaş olduğu için fark edilmez.

Çünkü insan içinde bulunduğu durum ani gelişimler göstermediği sürece durumun farkına varamayabilir.

Ve zamanla buna adapte olmaya bile başlar. (Buradan C. Darwin’e malzeme çıkmaz :)

Bunun sonucunda da nerede, ne zaman ve nasıl tepki vereceğini bilemez hale gelir.

Sonra mı?

Sonrasında başını ellerinin arasına alır ve yukarıda saydığımız duyguların ne zaman gelip zihnine yerleştiğini, bedenini ele geçirip kendisiyle beraber yaşamaya başladığını düşünür durur.

Çıkabilir mi bu durumdan?

Elbette ki imkânsız değil!

Ancak ciddi bir farkındalık ve hareket/gayret ve kararlılık ister!

Eğer bu duyguları görmez veya görmezden gelme durumu olursa kişi içinden çıkılması çok zor bir duygu durumunda kalabilir.

Özellikle kadınlarda hepinizin malumu ki sorumluluğu üstlenme duygusu çokça hakimdir, baskındır.

Eşiyle yaşadığı muhtemel bir tartışmada “suçu üstlenme” görevi ile birlikte yıpratıcı bir sürecin kapılarını sonuna kadar açar.

Narsist partneriyle daha iyi geçinmek için;

“Daha iyi olacağım!”

“Daha çok sorumluluk üstleneceğim!”

“Daha çok çabalayacağım!”

“Daha çok fedakârlık göstereceğim!”

“Ev işlerini daha iyi yapacağım!

“Çocuklarla daha çok ilgileneceğim!”

“Çocukları daha sessiz, gürültüsüz büyüteceğim!

Partnerimi daha çok seveceğim!”

“Ona daha çok kul köle olacağım!”

Bla bla bla…

Gibi ilişkide tekrarlayan durum düzeltici tutum ve davranışlar sergiler.

Neden? Çünkü karşısındaki kişi kendisini bir tanrıcık veya tanrıcığın oğlu olarak görüyordur.

Ne zamana kadar?

Ömrü boyunca!

Ya da bu durumun gerçekten farkına varıp, artık bir şeyler yapma vakti geldi diye karar alana ve uygulayana kadar.

Narsistik bir ilişkide yeterince iyi değilim duygusu kilit bir faktördür.

Narsist bireyler partnerlerine hep yeterince iyi olmadığı duygusunu ne yapar ne eder bir şekilde yaşatırlar.

Partner ne yaparsa yapsın narsist birey hiçbir zaman hiçbir şekilde yeterince memnun olmaz.

Narsist bireyle ilişkide olan kişi de her zaman kendisini, partnerini yeterince mutlu edemeyen beceriksiz biri olarak görür.

“Partnerim mutlu olmuyorsa sorun bendedir. Çünkü ben ne kadar uğraşırsam uğraşayım, bir şeyleri eksik yapıyor olmalıyım!” diye düşünür.

İşte en tehlikeli kabul cümlesi budur.

Elbette ki sonunda da depresyon gelgitleriyle yaşayan bireyler olurlar.

“Peki hocam, neden çıkamazlar bu ilişkiden?” derseniz, cevabı çok basit:

Bu çaresiz kişiler, narsist bireyi sevdiklerine ve onun da kendilerini sevdiğine inanırlar.

Çünkü narsist bireyler ilişkinin başlarında kurbanlarını sevgi bombardımanına (Love bombing) tutar ve kendilerine bağlarlar. (İlerleyen yazılarda Love Bombing’i anlatacağım)

Sevdirirler kendilerini. Üstün özellikleri vardır.

Pek çoğu ekonomik bağımsızlığa sahip değildir.

Narsist bireyin öfkesinden ve kendilerine zarar vereceğinden korkarlar.

Çocuklarını yalnız büyütmekten ve bununla başa çıkamayacaklarından korkarlar.

Yalnız kaldıkları zaman ruhsal sağlıklarının bozulacağı endişesini yaşarlar.

Ve en önemlisi de;

Çocukluk çağlarında ayrılma-bireyleşme sürecini sağlıklı gerçekleştirememişlerdir.

Anneleriyle/babalarıyla veya kendilerine bakım veren diğer aile fertleriyle farkına varmadıkları ciddi bir sorun yaşamışlardır.

Peki ne zaman yaşamışlardır bu sorunu?

Bizim en sevdiğimiz cümle:

“Sorun çocuklukta ve sorunun çözümü çocukluğa inmekte!”

(Şaka değil!!!)

Vesselam!..

05 Ağustos 2024

Dr. Mahmut AÇIK