Dönüyor!
Dönüyor!
Dünya son hızıyla dönüyor!
Kim ne derse desin dünya dönüyor!
Galileo Galilei gibi bilimsel metotlarla söyleyemesem de dünya döne döne asıl yörüngesine doğru son sürat kayıyor.
Evren her geçen saat genişliyor.
Peki biz ne yapıyoruz?
Biz kendisine bir istikamet tutturmuş olan bu dünyanın tersine doğru, adeta kaçarcasına koşuyoruz.
Üzerinde yaşadığımız bu ihtiyar dünyayı mamur edeceğimize, her geçen gün harap etmenin, perişan etmenin bir yolunu buluyoruz.
Maddi olarak harap etmekten bahsetmiyorum ben!
Alanım gereği (Din Psikolojisi alanında da doktora çalışmam da oldu!) manevi harap etmekten bahsediyorum.
Allah yeryüzü mirasını Hz. Adem’den sonra şuna buna değil, kulları arasında sâlih olanlara vadetmiştir.
Kimlere mi?
Kur’anî ahlakı temsil edenlere,
Birlik ve beraberlik düşüncesiyle oturup kalkanlara,
Yaşadığı çağın şuurunda olanlara,
İlim ve fenle mücehhez bulunanlara,
Her zaman dünya ve ukba dengesini iyi kurabilenlere;
Hasılı Peygamberlik semasının yıldızları sayılan sahabelerle aynı yörüngede hareket eden ruh ve mana üveyiklerine vadetmiştir.
Peki biz ne yapıyoruz?
Biz, “Bir toplum kendi iç dünyası itibariyle kendini değiştirmedikçe -ruhta, manada deformasyona uğramak- Allah ona bahşettiği lütufları geri alarak o toplumu değiştirmez” (Enfal,53) ayetinin de bildirdiği gibi, bu kötü değişime doğru freni patlamış kamyon gibi bodoslama gidiyoruz.
Hakimken mahkûm,
Alimken zalim,
Azizken zelil,
Zenginken fakir,
Kıymetliyken kıymetsiz,
Bilgiliyken cahil,
Tutarlıyken tutarsız ve en önemlisi de;
Ahlaklıyken ahlaksız olmayı büyük bir övünç vesilesi saymaya başladık.
Doğrusu şu ki şu son zamanlarda biz tarihin en affedilmeyen hatalarından birini işledik!
Dünyamız mamur olsun diye, dini dünyaya, ahlakı, erdemi yardakçılığa ve menfaate feda ettik.
Dünyayı dine, erdemi menfaate tercih eden bir düşünceyi itikat/inanç felsefemiz yaptık.
Değerleri ve ahlakı dinden çıkarıp;
Değersiz ve ahlaksız yepyeni bir dindarlık yarattık!!!
“Hayâ sıyrılmış inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!
Vefâ yok, ahde hürmet hiç, emânet lafz-ı bî-medlûl;
Yalan râic, hıyanet mültezem her yerde, hak meçhûl.
Beyinler ürperir, yâ Rabb, ne korkunç inkılâb olmuş:
Ne din kalmış ne iman; din harâb, iman türâb olmuş.”
Merhum Mehmet Akif yukarıdaki dizeleri yazarken hicran dolu kelimeleri üzülerek seçiyor; dillendirirken inkisarla iki büklüm oluyordu.
Sadece değerleri mi kaybettik?
Tabii ki hayır canım!
Nezaketi de letafeti de nezaheti de kaybettik!
Zarafetin ırzına geçileli çoook seneler oldu!
Asım Köksal’ı bilirsiniz.
Mustafa Asım Köksal, İslam tarihi yazarı, şair, mutasavvıf, alim, beyefendi bir kişi!
Aynı zamanda nezaket, letafet, nezahet ve zarafet sahibi bir adam.
Oğlu anlatıyor:
Bir ramazan akşamı iftara yakın bir saatte kapı çaldı. Ben o zamanlar henüz on üç- on beş yaşlarındayım.
Koştum kapıyı açtım. Karşımda uzun yoldan geldiği belli olan bir adam.
“Buyurun?” dedim. Adam, imamın evini sordu!
Tarif ettim gönderdim.
Babam merak etti kimdi o gelen diye?
Dedim, “İmamın evini soran biri, tarif edip gönderdim!”
Babam heyecanlandı:
“Koş oğlum!” dedi. Bul o adamı. O iftar açacak yer arıyor!”
İşte feraset!
…
Bugün ahlaki endişenin kalmadığı bir dönemi yaşıyoruz.
Müslüman düşüncesi, Müslüman mantığı son yüzyılda çıktığı ringde, yediği sağ-sol kroşelerle sarsıntı geçirmedi sadece, sırt üstü yere düşüp nakavt oldu!
Görünen o ki son birkaç asrın Müslümanlarında bu denli müzminleşen, kronikleşen bu yıkım hadisesinin giderilmesi birkaç okul açmakla, birkaç konferans vermekle, birkaç panelle ve yerli yersiz nasihatlerle pek ayağa kalkacak gibi durmuyor!
Peki, “Gün gelir bir daha ayağa kalkar mı?” diye sorarsanız, bilinmez!
Onu ancak Allah bilir!
…
Son zamanlarda pornografik bir yaşam tarzını benimser olduk milletçe!
Kemal Sayar Hocanın geliştirdiği bir terim bu ama sanırım burada kullanmama müsaade edecektir.
Evet evet, yanlış duymadınız!
Pornografik bir yaşam tarzını benimsedik top yekûn!
“Hocam ne diyorsun sen! Tövbe tövbe!
Pornografi de nereden çıktı şimdi?
Biz, dininde diyanetinde, etliye sütlüye karışmadan yaşayan insanlarız,” diyorsanız;
İşte o da ayrı bir ahlaksızlık!
Ona diğer yazılarımda sıkça değindim ve değinmeye de devam edeceğim ama önce şunu söylememe müsaade edin!
Pornografide asıl olan nedir?
En amiyane tanımla insanın bedenini tüm çıplaklığıyla teşhir etmesidir!
Biz bu günlerde bedenimizi teşhir etme işini zaten normalleştirdiğimiz gibi artık yaşam tarzımızı da alenen, hiç gizli saklı, mahrem bir yanı kalmadan teşhir ediyoruz.
Yediğimiz yemeği, içtiğimiz içeceği, giydiğimizi, giymediğimizi, gezdiğimizi tozduğumuzu sosyal medya denen bir mecrada hiçbir süzgece uğratmadan olduğu gibi yayınlıyoruz.
Buna azcık alıştık!
Bir de sahip olduklarımızın teşhiri vardır?
Ben size evimi göstereceğim,
Kullandığım eşyaları teşhir edeceğim!
Yani yaşam biçimimi teşhir edeceğim!
Benim lüks arabama bineceksiniz,
“Vay be!” diyeceksiniz! “Hocada da ne araba varmış!”
Siz benim lüksümün altında ezileceksiniz, ben de sizi ezmenin hazzını yaşayacağım!
Kimliğimle, kişiliğimle, bilgimle, ilmimle, tevazûmla, nezaketimle, letafetimle, zarafetimle, nezahetimle değil;
Küstahlığımla,
Kabalığımla,
Kibrimle,
Zenginliğimle,
Görgüsüzlüğümle,
Bencilliğimle,
Cimriliğimle,
Enaniyetimle…
Kısacası; kişiliksizliğimle, değersizliğimle yani üstadım;
Yaşam tarzı pornografimle;
Ahlaksızlığımla ezeceğim sizi!
Vesselam!..
3 Mayıs 2024
Dr. Mahmut Açıl